Ağrı’da Deprem Paneli

Ağrı’da Deprem Paneli

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’nde ‘Ağrı ve civarı depreme hazır mı?’ konulu bir panel düzenlendi.
Nezehat Çeçen Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen panele Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Telat Yanık ile Prof. Dr. Fahri Bayıroğlu, akademisyenler ile öğrenciler katıldı. Patnos Sultan Alparslan Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Bayrak, Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeofizik Mühendislik Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hakan Çınar ve Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merkezi Müdürü Dr. Doğan Kalafat’ın konuşmacı olduğu panelin açılışında söz alan Prof. Dr. Fahri Bayıroğlu, 2011 yılında Van’da meydana gelen depremde yaşadıklarını anlattı. Prof. Dr. Bayıroğlu, “Deprem sonrası kent merkezine gittiğimizde birçok binanın yıkıldığını ve insanların panik yaşadıklarını gördük. Ülkemiz deprem kuşağı üzerinde ve buna göre tedbirler alınır ise inanıyorum ki yaşadığımız üzüntüler daha da azalacaktır. Son yıllarda depremlerin hasarlarının azaltılmasına yönelik atılan adımlar bu alandaki eksikliğimizi önemli oranda azaltmaktadır” dedi.
Yerküre içerisindeki bir noktadan ani olarak çıkan titreşimlerin sismik dalgalar yayması ve bu dalgaların geçtiği ortamlarda meydana gelen olayların deprem olarak nitelendirildiğini belirten Patnos Sultan Alparslan Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Bayrak, depremin büyüklüğünü tanımlamak için magnitüd ölçeği ile şiddet ölçeğinin kullanıldığını belirtti. Ağrı’nın fay hatlarının ortasına bir konuma sahip olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yusuf Bayrak, “Kent, kuzeyinde Kağızman, doğusunda Balıklı Göl ve Iğdır, aşağı gittiğimizde Çaldıran ve güneyinde Tutak fayları ile çevrilmiş bir durumdadır. Ağrı ve civarı Doğu Anadolu Bölgesinin sıkışma rejimine bağlı olarak karmaşık ve tektonik bir yapıya sahiptir. Ağrı civarındaki fayların 6,0-7,0 arasında depremler oluşturma potansiyeli vardır. Ağrı sediment bir havza olması ve alüvyon tabakasının kalın olmasından dolayı zeminin sıvılaşması riski yüksektir. Bunun için binaların yapımında öncelikli olarak zemin etütleri zorunlu olmalıdır. Bölgede çok katlı binalar yapılmamalı ve binalar depreme dayanıklı olmalıdır. Yeni yerleşim alanlarının seçimine, gerekli jeofizik, jeolojik ve joetekniketütler yapıldıktan sonra karar verilmelidir” diye konuştu.
Afetlerin bir olay veya tehlikenin yol açtığı kayıplar ve olumsuz sonuçlar olarak nitelendirildiğini kaydeden Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeofizik Mühendislik Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hakan Çınar, afet döngüsüne bakıldığında müdahale, iyileştirme, yerinde inşaat ve hazırlıklı olma durumunun olası zararları azaltmada ve oluşabilecek ikinci bir afete karşı hazırlıklı noktasında olmazsa olmazlar arasında yer aldığını söyledi. Yapıların sağlam olmasının tehlikenin boyutu ne kadar büyük olursa olsun hasarı azaltabileceğini aktaran Yrd. Doç. Dr. Çınar, “Ama yapılarımız çok kötü, deprem yönetmeliğine göre yapılmamışsa maalesef tehlike küçükte olsa zarar görebilirlik büyük olduğu için afet, büyük olacaktır. Mikro bölgeleme haritaları, belediye sınırları içerisinde deprem tehlikesine ilişkin bilimsel temele dayalı değerli bilgiler verir. Deprem tehlikesinin azaltılmasında ise arazi kullanım yöntemi, yapılar ve altyapıların gelecekte yer alacağı uygun alanların seçimi, belediyelerin deprem afetinden sonra müdahale hazırlıklarını iyileştirme amacına katkıda bulunmak ön plana çıkmaktadır. Bunun için yerel coğrafi bilgi sistemlerine, eğer varsa sismik mikro bölgeleme haritaları da dahil edilmelidir. Yapılan çalışmaların, alana özel sismik tehlike değerlendirmesini içermesi sağlanmalıdır. Her ilde yapılacak mikro bölgeleme çalışması sonucunda edilen bilgilerle o il için bir afet senaryosu ve afet planı hazırlanmalıdır” diye konuştu.
Depremin tanımlanırken ‘büyüklük değeri ve şiddet’ kimliklerinin kullanıldığını anlatan Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merkezi Müdürü Dr. Doğan Kalafat, “Örneğin Japonya’da meydana gelen 5.5 büyüklüğündeki bir depremin binalar ve doğa üzerinde şiddet değeri 4 olurken Türkiye’de aynı büyüklükteki bir depremin oluşturduğu şiddet 7 değerinde oluyor. 17 Ağustos’ta meydana gelen depremin büyüklüğü 7,4 iken şiddet değeri 10’dur. Dolayısı ile alınacak tedbirlerle depremin hissettirdiği şiddet değeri azalmaktadır. Şu anda bizim bir depremin önceden belirlenebilmesi için ne zaman, nerede ve ne büyüklükte oranlarını belirli hata payı içerisinde verebilmemiz mümkün. Şu anda Marmara’da depremin nerede ve ne büyüklükte olabileceğini belli hata payları içerisinde verebilmemiz mümkün ama ne zaman olacağı konusunda bir şey söylememiz mümkün değil. Dolayısı ile söylentilere itibar edilmemelidir” diye konuştu.
Soru cevap şeklinde devam eden panel, konuşmacılara plaket verilmesi ile sona erdi.