Başbakan Davutoğlu, Tgrt Haber’de Gündemi Değerlendirdi…(1)

Başbakan Davutoğlu, Tgrt Haber’de Gündemi Değerlendirdi…(1)

Başbakan Ahmet Davutoğlu, seçim barajıyla ilgili olarak, “Kendine güvenen parti olarak barajın arkasına saklanmadık, barajdan da korkmadık. Barajı bahane olarak gösteren halka ulaşmaya çalıştık, sonra da barajın arkasına saklanmadık. Aldığımız oy oranları barajlar dolayısıyla alınmış oranlar değil. Dolayısıyla AK Parti olarak herhangi bir kaygımız yok” dedi.
TGRT Haber’de yayınlanan ’Neler Oluyor’ programının özel yayınına katılan Başbakan Ahmet Davutoğlu, İhlas Haber Ajansı (İHA) ve TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar ve Ankara İhlas Medya Grup Başkanı Nuri Elibol’un gündeme ilişkin sorularını cevapladı. Alevi temsilcileri ile yaptığı görüşmeyi değerlendiren Davutoğlu, "Bir sonuç getiremedi demek çok doğru bir tespit değil. Bu tür süreçlerin noktasal sonuç. Ortada bir sorun varsa, bu sorunun kültürel tarihi bir arka planı varsa bunu noktasal bir vuruşla çözecek şekilde değil de sağlam zeminlere oturacak süreç olarak görmek lazım. Çok sayıda çalıştayla farklı kesimleri toplayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, bence devrim mahiyetinde bir adımdı. STK’lar, kanaat önderleri, dedeler bir araya getirilerek bu mesele paylaşılmaya başladı. Tunceli konuşmamda artık herkes taktığı maskeleri indirsin, hemşehrilik bunların hepsini unutarak... O dönemde de çok ciddi adımlar atıldı. Kültür Bakanlığımız Alevi klasiklerini bastı. Aleviliğin bütün o sözlü geleneğini onları yayına hazırladı. Din kültürü dersindeki Alevilik hakkındaki müfredat artırıldı. Bunların hepsine bir şekilde değinildi. Çözüm sürecine yeni bir boyut kattık. Alevi vatandaşlarımızın da sorunlarıyla, Tunceli’de yaptığım atıfla ortak geçmişi paylaşma konusunda bir süreç başlattık. Bunlar sıradan adımlar olarak nitelendirilmemesi lazım. Noktasal gibi gelebilir, sembolik değeri çok yüksek. Alevi geleneğinin dergahları vatandaşlarımızın ziyaretine açıktır. Yasal çerçevede çözeceğim dediğinizde başka bir yerde başka şeyler canlanabiliyor. Önemli kanaat önderleriyle konutta bir araya geldik. Bu, benim resmi konutta verdiğim ilk davetti. Devam da edecek. Bir hamlede bitsin değil, interaktif olması önemli. Uzun sürüyor belki de mesai ama nihayetinde ben başbakan olarak bir şeyi deklare etmek için orada değilim, önce samimiyetle her şeyi paylaşma ihtiyacı var. Güzel dualarla başlayan, sofra duasıyla başlayan yine sofra duasıyla biten güzel lokma niyazıyla. Çarpıcı gelebilir ama çok maruf bir, orada yine alandan gelen bir arkadaşımız ilk defa orada görüştüler. Bunu da çok samimi şekilde ifade ettiler, bu bir eksiklik değil. Toplum o kadar renkli ki, şu kesim, şunlar Alevi, şunlar Kürt bu değil. Çok samimi bir sohbet oldu. Herkes birbirine hürmetli bir şekilde konuştu. İsterdim ki onu bütün vatandaşlarımız izleyebilseydiler. Konuşulduğunda şu ortaya çıkıyor ki bu toplumun doğasında olan hususlar ve aşılması zor hususlar değil bunlar. Bundan sonra da görüşmeye devam edeceğim. Aksine beraber çözdüğümüz zaman sorunlar kalıcı olarak çözülür. Yanıbaşımızda şehirlerin mahallerin bölünerek çatışıldığını gördüğümüz dönemde, bunu tahrik edecek hususlara karşı önce iletişim. Bu anlamda dedelerin orada özellikle öyle bir kompozisyon vardı ki dedeler vardı. Her birisi irfanla konuştular. Alevi ve Sünni külliyatının ortak şeyleri konuşuldu. Öyle bir kompozisyon ki aslında zenginliğimizi ortaya koyuyordu. Ben ne kavramda farklılık gördüm. Niyet bu meselede samimi olacak. Yöntemde üslupta içselleştirici bir dil kullanacağız” dedi.
“HİÇBİR SÜNNİ CEMEVİNE KARŞI DEĞİLDİR”
Alevi temsilcilerinin yemekten ayrıldıktan sonra çok memnun olduğu yönündeki açıklamaların hatırlatılması üzerine Davutoğlu, "farklı kanaatler serdedenler oldu. İki taraf olarak görmemek lazım. Bir taraf değilim, oradaki vatandaşlarımızdan biriyim. Dolayısıyla müzakere ediyor değiliz. İki taraf olarak konuşmadık, hepimizin meselesi. AİHM’den çıkan kararın bizim attığımız adımlarla hiçbir ilgisi yoktur. Bizim bu meseleyi çözmek için başka bir yere ihtiyacımız yok, oturur kendimiz çözeriz. Bunun için başkasının tavsiyesine ihtiyacımız yok. Bizim kadar köklü kültürel geleneğe sahip ülkenin bu meseleyi kendi doğasında çözeceğine inanırım. Bunları görerek ben Hacı Bektaş’ta, AİHM kararı çıkabilir tedbiren konuşurum demedim. Muharrem ayı vesilesiyle başladı. Hala gözüm ve gönlüm suhur ile hatırlıyorum Hacı Bektaş, Tunceli’deki manzaraları. Mesele biliniyor. Çalıştaylarda da ortaya kondu. Hiçbir Sünni cemevine karşı değildir. Orada hepsi özellikle vurgulayarak Alevi İslam kavramını kullanarak dile getirdiler. İslamla bağlantısı kopmuş geleneğin Alevilikten de kopacağı yönünde ortak kanaat vardı. Hz. Ali’yi Hz. Peygamberin neslinin... Şimdiye kadar ki kategori etmek. Bunları birbirine karşı kategoriler gibi koymadıkça bir şeyler diğer yasal veya ihtiyaçlarla ilgili şeyler çözülebilir. Birçok AK Parti belediyesi cemevi inşa etmiştir. Cemevinin meşrulaşması gibi bir sıkıntı yok. Burada ihtiyaç neyse hep beraber konuşur çözeriz” diye konuştu.
“SEÇMELİ ŞEKİLDE ALEVİLİĞİN DE DOĞRU ÖĞRETİLMESİ DOĞRU BİR TALEPTİR”
“Din dersini kaldırmak, zorunlu halden de çıkarmak Aleviliğin anlatılması sorununu çözmez. Alevi de Sünni çocuğu da bilgisiz bırakır” diyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Uygulamalı din eğitiminin yine bir Aleviliğin de anlatıldığı, Alevi geleneğinin dışında değil. Seçmeli şekilde Aleviliğin de doğru öğretilmesi doğru bir taleptir. Alevi gençlerimizin bunu öğrenmesinde tehdit değil, fayda görüyoruz. Bu, doğal bir şey. Biri diğerini Alevi’yi Sünni, Sünni’yi Alevi yapmak gibi karşılıklı... Moderniteden gelen sıkıntılar aslında bunlar. İstanbul’un eski sokaklarına gittiğinde Mevlevi dergahı alevi dergahı hepsi yan yana yaşamışlardır. Bazı bu tür kurumlar eski diye adlandırıldı. Aslında şimdi bizim bu geleneksel hoşgörü kültürüyle eşit vatandaşı birleştireceğimiz yerde çözüm. Böyle baktığı anda devlet kendini reddeder. Seçim demokraside rekabettir. Bu hesapta, bu şekilde bir oy hesabı olamaz. Olsa seçim öncesi bu dosyayı açmamayı düşündür. Ben TC Başbakanıyım ben bana oy verenleri düşündüğüm kadar oy vermeyenleri de düşünmek zorundayım. Çözülebilecek sorunu hiçbir siyasi sorun olmadan çözmek lazım. Biz oy hesabı içinde değiliz. Yeter ki herkes toplumumuzda bu ülkeye ait olma konusunda hissetsin. Kimliğini, düşüncesini rahatlıkla ifade edebilsin. Yeni Türkiye’nin altını dolduracaksın, her bir mensubun kendisini ifade ettiği, rahatlıkla yaşayabildiği siyasetin demokratik süreçlerle yerine getirebildiği çizgi olsun. Yoksa siyaset parçalayan bölen alan haline dönüşür.”
"Bir hafta bir gün sabah doğudayım öğleden sonra batıdayım. Buna devam edeceğim” diyen Davutoğlu, “Hiçbir kesim, bölgenin diğerinden üstünlüğü yok. Oy verir vermez o vatandaşlarımızın takdiri. Alevi Sünni kimliği içinde de çok farklı kanaatler var. Hepsi bizim kıymetlidir. Hepsi bizim için anlamamız gereken... Ama bunu da herkesin yapması lazım. Devletin rolünü nasıl tanımladığınız ile ilgili kafa karışıklığı doğuyor. Bu alandan sorun üreten, törerize eden yapılar ortaya çıkarsa buna karşı tedbir alınır" şeklinde konuştu.
YÜZDE 10 SEÇİM BARAJI
Yüzde 10 seçim barajıyla ilgili olarak Davutoğlu, şunları söyledi:
“Anayasa Mahkemesine atfen çıkan açıklamalar oldu. Anayasa Mahkemesi üzerinden bir tartışma yapmak istemem. Oradaki beyanların doğru olmadığı ortaya açık bir şekilde. Bir algı iletişim sıkıntısı olabiliyor. Ancak şunu ifade etmek isterim. AK Parti yeni kurulduğunda 2001 yılında, 14 ay sonra iktidar olacağını düşünerek kurulmadı. Erken seçime gidileceği de belli değildi. O zaman baraj vardı. Yeni kurulan parti olarak da aman barajlar kalksın. Kendine güvenen parti olarak barajın arkasına saklanmadık, barajdan da korkmadık. Barajı bahane olarak gösteren halka ulaşmaya çalıştık, sonra da barajın arkasına saklanmadık. Aldığımız oy oranları barajlar dolayısıyla alınmış oranlar değil. Dolayısıyla AK Parti olarak herhangi bir kaygımız yok. Geçen sene bu sebepler Sayın Cumhurbaşkanımız AK Parti Genel Başkanı olarak 3 teklifte bulundu. Buradaki önemli olan husus şu, temsil ile istikrarın bir dengede tutulabilmesi. Bizim yapmamız gereken en olgun şekilde bunları buluşturabilmek. Biz teklif ettiğimizde bu tartışma açılsaydı, yeni bir formülün üzerinde çalışırdık. O zaman grup konuşmamızda vurguladığım gibi bu konuları bir şeyleri engellemek için konular değildir. Birden Anayasa Mahkemesi Başkanlığının reddettiği konuşma etrafında bir algı yönetilmeye çalışıldı. Burada 30 Mart seçimleri öncesi ve öncesine baktığımızda, bunlar şeyin bir Türkiye’deki istikrarıyla ilgili soru işaretleri uyandırma çabaları olarak görülebilir. Zamanlama itibarıyla birçok tartışmalara sebebiyet verecek şekilde zamanlama söz konusu. Bu çözülmek istenmiş olsaydı 2013’te yapılan teklif tartışılır konuşulurdu. Şimdi bir tartışma açmak doğru değil. Bu tartışma etrafında hiçbir vatandaşımızın tedirgin olmaması lazım” dedi.
PARALEL YAPIYLA MÜCADELE
Cemaatlerin fişlendiği iddialarını değerlendiren Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bazı kavramların ne kadar anlam kaymasına uğradığı burada görüldü. Cemaat gönül beraberliğidir. Şu cemaat olur, bu cemaat olur. Eğer gönül muhabbete dayanıyorsa bunlar yasakla ortadan kaldırılacak şeyler değil. Cemaatler kanunla yasayla bir araya gelmez ki. Dolayısıyla herhangi bir cemaate devletin tavır alması demek sosyolojik. Paralel yapı cemaat değil, aradaki ayrım burada. Onun için niye biz 3 sene önce bu yapıya da her türlü imkanı sağladık. Hiç kimse, gerçek cemaat yapısı AK Parti iktidarlarında kısıtlamaya tabi tutuldu mu? Kim ne maskeler takmak zorunda kalmıştı herkes. Oyun burada başka bir oyun. 28 Şubat’ta herkes maske taktı. Şu kadar içerseniz törenlerde bu haram değildir diye maske takanlar oldu. Bu maskeyi kaldıran AK Parti iktidarlarıdır. Bu yapı şimdi cemaat demiyorum, o vasıfla gönüllü işler yaparken şimdi niye karşılaşıyor? Başka bir amaca yöneldi. Nedir o amaç? Millete gidip meşruiyeti milletten almadan, Ankara’da bürokrasiyi kullanarak otoriteyi almaya kalktı. Niyetin gönül köprüleri kurarak millet arasındaki irtibatı kuvvetlendirmek değil. Niyetin bu devletin yürüttüğü talimatıyla MİT TIR’larına müdahalede bulunmak. Bu faaliyeti alt alta dizdiğinde bunlara cemaat adı verilir mi? Paralel yapı diyoruz çünkü cemaat vasfını kaybetti. Birisi eğer bu devleti bürokraside örgütlenme suretiyle ele geçirmek isterse, başkası dini argümanlar da kullanarak belki ama bir şekilde devletin içinde devletin karakterini değiştirmek ve millet iradesine ipotek koymak. Bu, cemaat vasfını artık yitirmiş oldu. Yitirmemiş olsaydı bizim için geçmişte ne idiyseler aynı şekilde yürürlerdi. Birçok kul hakkına girecek sonra ben hayır işi yapıyorum diyeceksiniz. O andan itibaren çizgiyi geçmiş olur o faaliyet. Okullara destek veren vatandaşlarımızı tenzih ederiz. Onlar Türkçeyi yayan bir faaliyeti destekliyoruz dediler. Ama öyle bir yapı oluştu ki Başbakanın ofisine böcek yerleştireceksiniz. Benim ofisimden gizli toplantıları deşifre edeceksiniz. Biz buna karşıyız demediniz o tapeleri yayarak bir algı oluşturmaya çalıştınız. Bu potaya konmayan cemaate soruyorum, bu cemaat faaliyeti mi, değil. Bu yapı böyle yakalanınca suçüstü, bu sefer diğer cemaatleri kendi kategorilerinde göstermek için hakarette bulundular. Bak onlar da bizim gibi diyorlar. Hayır onlar sizin gibi değiller. İnsanların mahremine girmedi, kasetlerle şantajlar yapmaya kalkmadı. Bu ister anamuhalefete ister bize yapılsın. Bu yapılar neden üstüne alınsınlar ki böyle bir şeyi. MGK Genel Sekreterimiz açıklama yaptı, MGK’da hiçbir cemaat konuşulmamıştır, hiçbir cemaate karşı tedbir düşünülmemiştir. Paralel yapı konuşulmuştur. Meşru devlet yönetimi başka yollarla ipotek altına alınacaktı.”
“Türkiye’de hiçbir zaman sivil toplum baskı altına alınmayacaktır ama kim olursa olsun kiminle irtibatta olursa olsun halktan meşruiyetin almadan devlet üstünde ipotek kurmaya kalkarsa. Muhalefete de sesleniyorum, sizin de hukukunuz zedeleniyor” diyen Davutoğlu, “Halka gidip talepte bulunuyorsunuz, birisi bize karşı görünmeyen muhalefet yapmak istiyor sizi kullanıyor. Muhalefet yapacak olan da çıksın er meydanına. Siyasetten uzaksan uzak dur. Ben ilim adamıyken herhangi bir siyasi faaliyet içinde olmadım. Öğrencilerle uğraşsaydım siyaset yapmazdım. Siyasetten uzak durmak istiyorsan uzak dur. Gireceksen siyasete adını bilelim, şanını bilelim. İhtiyaç hissettiğinde hem cemaat temizliğinde bürüneceksin ama güç kullanmak istediğinde görünmez olarak güç kullanacaksın bu olmaz. Demokratik bir yönetimden tehdit geçmez. Hiçbir sivil toplum faaliyeti demokratik bir toplumda tehdit altında değildir. Ta ki sivil toplumun çizgilerin aşarak kamu alanını tekeli altına almaya kalkmasın” dedi.