Cumhurbaşkanı Erdoğan Kobani diyenlere Gazze'yi sordu!

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kobani diyenlere Gazze'yi sordu!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan katıldığı sempozyumda devlet ile birey arasındaki mesafeleri kaldırmak konusunda Türkiye’nin kararlılığı asla sarsılmayacağını söyledi.

“ÖZGÜRLÜK NE KADAR HAKSA GÜVENLİK DE O KADAR HAKTIR”

Türkiye’nin ileri demokratik standartlara kavuşma, hak ve özgürlükleri genişletme konusunda reform kararlılığı asla geriye gitmeyeceğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Birey için özgürlük ne kadar haksa güvenlikte o kadar haktır. Özgürlüğün olmadığı yerde güvenlik olmaz. Güvenliğin olmadığı yerde de özgürlük olmaz. Bu ikinin çok hassas bir dengede muhafaza edilmesi gerektiğini hepimiz biliyoruz. Eğer güvenlik öne çıkarsa özgürlük kısıtlanır. Eğer özgürlük başkasının özgürlük alanını ihlal edecek şekilde yorumlanırsa o zaman da güvenlik sarsılır. Adeta bıçak sırtında yürürcesine özgürlük ve güvenlik dengesini muhafaza etmek, teraziyi tam dengede tutmak zorundayız” dedi.

“YILMADAN, KARARLIKTAN TAVİZ VERMEDEN REFORMLARIMIZI YAPTIK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hiçbir zaman en mükemmel seviyede, en ideal noktada olduklarını iddia etmediklerini ifade etti. Böyle bir iddia içinde olmaları durumunda bunun kendilerini ciddi bir yanılgıya sevk edeceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

“Ancak özellikle Batılı dostlarımızın şunu bilmesini isterim, Türkiye bütün bu kararlı reformlarını zor bir coğrafyada, yoğun bir terör saldırılarına ve içeride değişime karşı yoğun dirence rağmen gerçekleştiren bir ülkedir. Farklı dil ve lehçeler üzerindeki kısıtlamaları kaldırırken karşılaştığımız direnci herkes gördü ve yaşadı. Irkçı siyasete karşı mücadele verdik. Statüko partilere karşı mücadele verdik. Korkulara karşı, ön yargılara karşı mücadele verdik. Bütün bunlara ek olarak özgürlüklerin genişleşmesinden rahatsız olan terör örgütüne ve onun uzantısı siyasi partiye karşı mücadele verdik. Bu kadar dirence rağmen vazgeçmeden, yılmadan, kararlılıktan taviz vermeden reformlarımızı yaptık.

“BU VANDALLIĞA, BU ŞİDDETE GÖSTERİ HAKKI, GÖSTERİ HAKKI, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜMÜ DİYECEĞİZ?”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, doğu ve güneydoğu illerinde, büyükşehirlerde yaşanan hadiseleri herkesin gördüğünü ve bazı siyasi partilerin taraftarlarını Suriye’deki Kobani’ye yönelik terör saldırılarına karşı sokağa çağırdıklarını hatırlattı.

Basın açıklaması yapmanın, gösteri yapmanın, protesto etmenin, fikirleri özgürce ifade etmenin demokratik hak olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Birkaç gün içinde 42 insan gösterilerde hayatını kaybetti. Üstelik hayatını kaybedenler bizzat göstericilerin insanlık dışı saldırıları neticesinde katledildiler. Binlerce işyeri yakıldı, yağmalandı. Kamuya ve sivillere ait yüzlerde araç kullanamaz hale geldi. Kamuya ve sivillere ait onlarca bina yakıldı, kullanılamaz hale getirildi. Daha da ileriye gidildi Bingöl’de 2 polisimiz şehit edildi onlarca polisimiz olaylarda yaralandı. Şimdi biz bunlara demokratik hak mı diyeceğiz? Bu vandallığa, bu şiddete gösteri hakkı, gösteri hakkı, ifade özgürlüğümü diyeceğiz? Dünyanın neresinde böyle bir hak böyle bir özgürlük var. Ben batıyı bilen birisiyim. Batının neresinde ne olduğunu, güvenlik güçlerinin orada nasıl bir güç kullanımı içerisinde olduğunu gayet iyi bilen birisiyim. Orada bunlar normal karşılanırken benim ülkemde bu noktada güvenlik güçlerim bir adım attığı zaman bunun değerlendirmesini yapanlar adil davranmalıdır diye düşünüyorum. Bizi kıyasıya eleştiren o uluslararası medyaya, o batılı siyasetçilere soruyorum, kendi ülkelerinde böyle bir vandallığa, böyle bir yağmacılığa, insan hayatına kasteden bu türden şiddete demokratik hak diye bilirler mi? Özgürlük diye bilirler mi? Türkiye söz konusu olduğunda çok bariz bir çifte standardın devreye girdiğini görüyoruz” diye konuştu.

Sempozyumda internet ve sosyal medyanın gündeme geldiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eylül ayında BM Genel Kurulu’nda özel bir toplantının yapıldığını, bu toplantıda IŞİD’in son dönemde attığı adımların değerlendirmesinin yapıldığını ve IŞİD’in twitter ve interneti çok iyi kullandığının gündeme geldiğini ifade etti.

“İSRAİL’İN GAZZE SALDIRILARI SIRASINDA KATLETTİĞİ 16 GAZETECİ HİÇ GÜNDEME GELMİYOR”

Buna karşı bazı tedbirlerin alınmasının gereğinin toplantıda gündeme geldiğini sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

“Sosyal medyada özellikle gerek internet, gerek twitter, gerek facebook bütün bunlar değerlendirirken bunu tek taraflı görmek çok yanlış olur. Bunu ele iyi almak lazım. Ben bunu her zaman şuna benzetirim, ‘Bir katilin elinde bıçak var, birde doktorun elinde neşter var. Dokturun elindeki neşter hayat kurtarır ama katilin elinde bıçak insan hayatına kasteder ve öldürür.’ Şimdi bunu birbirinden ayırmamız lazım. Biz neşterden mi yanayız yoksa katilin elindeki bıçaktan mı yanayız? Eğer bunu iyi ayırt edemezsek bunun bedelini işte aynen IŞİD’in elindeki bıçaklar gibi görürüz. Dolayısıyla bütün bunlar yüzlerce örneği var. Mesela twitterdan tehdit mesajları yayınlayanların, bombalı saldırı şakası yapanların, başka ülkelerde nasıl sınır dışı edildiklerini kimi hesapların nasıl kapandığını hepimiz biliyoruz. Bunları bir görmemiz olmamız lazım. Türkiye’de adres vererek, ‘Şu bakanın ev adresi şudur. Gidin basalım diyerek’ tehditler yapılınca buna karşı tedbirler alınınca hem içeride hem dışarıda örgütlü bir karalama kampanyasına dönüşe biliyor. Bir süredir içeride maalesef bazı siyasiler hemde üst düzeyde ne yazık ki dışarıda bir kısım uluslararası medyaya Türkiye’de basın özgürlüğü yok diyerek Türkiye’yi tüm dünyada acımasızca eleştiriyorlar. Türkiye gazetecilik faaliyeti dışında cinayetten, terörden, hırsızlıktan mahkum olanlar nedeniyle sınırsız eleştirilirken İsrail’in Gazze saldırıları sırasında katlettiği 16 gazeteci bakıyorsunuz hiç gündeme gelmiyor. Hiç duydunuz mu? Ben duymadım, okumadım. Gazze saldırıları sırasında mahalle baskısına maruz kalan, sürülen, işinden atılan gazeteciler hiç gündem yapılmıyor. Kusura bakmayın, burada ben şu tespiti yapmak durumundayım. Geçen yıl Gezi olayları sırasında yaralanan ve sonrasında maalesef hayatını kaybeden üzülerek ifade ediyorum, ‘ölü bedeni üzerinden hertürlü aşağılık saldırıya maruz kaldık.´ Bir çocuğun talihsiz ölümünü reklam aracı yapacak kadar, muhalefet aracı yapacak kadar, istismar aracı yapacak kadar alçaldılar. Günlerce manşetlerle, sokak olaylarla, içerisinden ve dışarıdan kampanyalarla bize akla, edebe sığmayacak saldırılar yaptılar. Okyanus ötesinden ölen çocuğun mezhebine de vurgu yaparak timsah gözyaşlarıyla taziyeler yayınladılar. Ancak bu gösteriler sırasında ateşli silahla kasten öldürülen Burak hiç kimsenin dikkatini çekmedi. Hiç kimsenin vicdanına dokunmadı.”

Diyarbakır’da öldürülen üç gencin malum çevrelerin ilgi alanlarına hiç girmediğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kurban Bayramı’nda yoksullara yardım dağıtma peşinde olan 16 ila 26 yaşları arasında gençlerin vahşice katledildiğini kaydetti.

“KOBANİ İÇİN BU KADAR DERTLİSİN DE KOBANİN DIŞINDAKİ ŞEHİRLER İÇİN NİYE DEĞİLSİN”

Gençlerin silahlarla, bıçaklarla saldırıya uğradığını, sığındıkları binanın üçüncü katında işkence gördüklerini ve bu kattan aşağı atıldıklarını sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yetmedi bunlardan birinin üzerinden arabayla geçtiler, diğerinin başını taşlarla ezdiler. Bu vahşice katledilenler insan değil mi? Bunlar çocuk değil mi? Genç değil mi? İstanbul’da talihsizce ölen çocuk için sahte, yalan ifadelerler, ‘Ekmek almaya gidiyordu’ halbuki hiç alakası yok. Maalesef terör örgütünün maşası olmuş durumdaydı. Bu tür hikayeler tasarladılar. O reklamcılar nerede. Sokaklara çıkan gösteriler yapan sözüm ona vicdan sahipleri nerede. Günlerce manşetlerinden sahte, vicdan gösterileri yapanlar hani neredeler. O çocuğu siyasi bir istismar aracı yapanlar neredeler. Okyanus ötelerinden taziye yayınlayan, timsah gözyaşları döken, burada sokak olaylarına benzin dökmeye çalışanlar neredeler. Suriye’de kimyasal silahlarla, konvansiyonel silahlarla, varil bombalarıyla 300 bin insanı katledilmesine susacaksın, hatta bu insanlık dışı katliama destek vereceksin ondan sonra Kobani deyip sağı, solu yakacaksın, cinayet işleyeceksin. Ya Kobani için bu kadar dertlisin de Kobani’nin dışındaki şehirler için niçin senin en ufak bir derdin yok. Kaldı ki Kobani’de şuanda kimse yok. Kobanili olanların hepsini zaten biz aldık, ev sahipliği yapıyoruz. 200 bin Kobani’den Kabanili Kürt şuanda bizim ülkemizde. Şuanda ABD’nin bölgede yapmış olduğu son hava operasyonları aslında oradaki Kürtlerle ilgili değil orada IŞİD’in kuşatmalarıyla alakalı bir konu ve Kobani eğer stratejikse bizim için stratejik. ABD için stratejik değil. Bizim burada alacağımız tedbirler önem arz ediyor. Bunun üzerinde hassasiyetle durmamız lazım. Fakat 300 bin insan Suriye’de öldü. Burada bir tavır var mı, yok. Kimyasal silahlarla ölen insanların sayısı bin 500- bin 600 ama konvansiyonel silahlarla ölen insanların sayısı 300 bin. Siz konvansiyonel silahlarla ölen insanların sayısını göz ardı ediyorsunuz. Bin 500, bin 600 kimyasal silahlarla ölenlerin gündeminize alıyorsunuz. Bunun ne mantıkla ne hukuk mantığıyla ne vicdanla alakası olamaz. Benim için neticesi ölüm olan her şey suçtur. Biz bunu değerlendirmemiz lazım. Orada ister kimyasal silah kullansın isterse konvansiyonel silah kullansın. İnsan öldü mü öldü. Bunun bedeli olmalıdır ve bunların hiçbirisi özgürlük değildir. Bunlar bir defa demokratik hakka değildir” diye konuştu.

“TÜRKİYE’NİN 90’LI YILLARA DÖNMESİNE MÜSAADE ETMEYİZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, çifte standarda, şımarıklığa, şiddete kim nederse desin boyun eğmeyeceklerini söyledi. Meclis’in şuanda yeni güvenlik tedbirlerini yasalaştırmaya hazırlandığını belirten Erdoğan, “Bakıyorsunuz içeride, dışarıda o malum koro yine algı operasyonu peşinde. ABD’, Avrupa Birliği ülkelerinde bu tür olaylar karşısında ne tür güvenlik tedbirleri alınıyor bizde aynısı alıyoruz. Yüzüne maske takıp, eline molotof alıp sivillere saldıran,sivillerin başını taşla ezerek katleden bir anlayış dünyanın hiçbir yerinde özgürlük kavramının, demokratik hak kavramının arkasına saklanamaz. Şu uluslararası gazete bunu yazmış, bu uluslararası örgüt şunu söylemiş, bu çifte standarda biz boyun eğmeyiz. Burada da açık açık ifade ediyorum; ülke olarak her türlü yapıcı eleştiriye açığız. Her türlü tavsiyeye, her türlü dostça uyarıya açığız ancak çifte standartla tamamen haksız bir şekilde Türkiye’nin iç ve dış politikasını şekillendirmeye yönelik karanlık operasyonlara eyvallah demedik, bundan sonrada demeyiz. Devlet eğer sokaktaki, evdeki, otobüsteki vatandaşının can güvenliğini temin edemiyorsa özel ve kamu mülkünü koruyamıyorsa o ülkede özgürlükte olmaz, demokrasi de olmaz. Hem güvenliği temin edeceğiz hemde bu sayede demokratik standartlara daha ileri seviyelere taşıyacağız. Burada tekrar ediyorum; Türkiye’nin 90’lı yıllara dönmesine, güvenlikçi politikaların öne çıkmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Polisimize, askerimize, bireyin hakkını ihlal edecek yetkiler şüphesiz ki vermeyiz. Verilen yetkileri aşmasına kötüye kullanmasına asla müsaade etmeyiz. İşte kamu denetçiliği de zaten bunun için var. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı bunun için var” şeklinde konuştu.