Davutoğlu Wilton Park’ta Konuştu

Davutoğlu Wilton Park’ta Konuştu

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Wilton Park’taki konuşmasında teröre verilen desteği eleştirdi. Davutoğlu, konuşmasında tarihsel gelişmelere dikkat çekerek, “Wilton Park’ta olmak artık bir gelenek. Bu benim dördüncü gelişim. Birçok görevde yer alırken buraya gelmiştim. Bence dünya siyasetinin ulaşımını tartışmak için doğru bir zamandayız. Bu konuya nasıl tepki vermemiz gerektiğini tartışmamız gerekir. Şunu gözlemliyoruz ki her gün tarih geçmişe oranla daha akıcı bir yapıya sahip. O halde bu akışın dinamizmini anlamak akademisyenleri anlamak için önemlidir. Fakat siyasetçiler için bunun stratejik açısı daha önemlidir" dedi.
Liderlerin aynı zamanda tarihsel akışı anlamak ve gelecek için etik sorumluluklar alması gerektiğini anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dün ekonomik konularda finans sektörü temsilcileriyle birçok görüşme gerçekleştirdik. Soğuk Savaş sonrası tarihsel akış hakkında birçok görüşme gerçekleştirdik. Ben etik ve stratejik role yahut etik ve sorumlulukların her ikisine de vurgu yaptım. İlk olarak tarihsel akış daha sonra etik ve stratejik fırsatlar konusunda konuştum."
Global sistemde bazı depremler yaşandığını anlatan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Bunlardan ilki Soğuk Savaş sonrası gerçekleşen ve günümüzden daha statik olan jeopolitik 1991’de Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrası yaşanan bir depremdir. Bunun ardından jeopolitik Soğuk Savaş sona erdi. Türkiye ise tüm bu jeopolitik yapımın merkezindeydi. Türkiye’nin tüm soğuk çatışmalarda bir rolü vardı. Kosova’da olduğu gibi. Türkiye’de Kosova’da olduğundan daha fazla Kosovalı var. Gagauzya’da olduğu gibi, Karabağ’da olduğu gibi, Gürcistan’da olduğu gibi”
“SON ÜÇ YIL İÇERİSİNDE SURİYE’YLE İLGİLİ BM GÜVENLİK KONSEYİNDE HERHANGİ BİR BAĞLAYICI KARAR ALINAMADI”
BM’yi eleştiren Davutoğlu, herhangi bir Afrika’dan temsilci olmamasının ne kadar olumsuz olduğunu ifade ettiklerini belirterek "Asya’dan Afrika’dan bir durumla ilgili bakacak olursak orada o ülkelerin temsil edilmemesi çok çok olumsuz bir durum. Son üç yıl içerisinde Suriye’yle ilgili BM Güvenlik Konseyi’nde herhangi bir bağlayıcı karar alınamadı. Bu noktada hepimiz bu sorunun karşısında bedel ödemekteyiz ve bu noktada herkesin kendisini uluslararası anlamda da ulusal anlamda da sorumlu hissetmesi çok çok önemli" diye konuştu.
Türkiye’nin insani felaketler konusundaki tutumundan bahsetmek istediğini anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu çerçevede Somali’deki durumla ilgili Türkiye elinden geleni gerçekleştirmeye çalışmakta. Somali’de bulundum Dışişleri Bakanı iken. Oradaki atmosferi çok yakından gördük. Orada bir taş devri dönemi yaşanmaktaydı ve orada insanlar yeterli su olmadığı için hayatını kaybetmekte. 300 milyon doları buradaki sorunlar için harcadık 1 yıl içerisinde ve hastaneler inşa ettik. Burada bir stratejik çıkarım söz konusu değil ancak önümüzdeki günlerde yine Cumhurbaşkanı Erdoğan da orada olacak yeniden ve bu çerçevede Türkiye’deki sivil toplum örgütleri destek topladı."
Suriye’deki mülteci krizine bakılacak olursa Türkiye’nin 2 milyon mülteciyi barındırmakta olduğunu anlatan Davutoğlu, şunları söyledi: "Suriye ve Irak’tan mülteciler var. Her gün yeni mülteci kampları açıyoruz. 20’den fazla kamp söz konusu Türkiye’de. Güney kısmında bazen Kilis’te, Suriyeli vatandaşların sayısı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sayısından fazla olabilmekte. Eğer bu Avrupa’da olsaydı ne şekilde göç karşıtı eğilimlere sebep olabilirdi. Yabancı düşmanlığına yol açabilirdi. Bunlara bakmak gerekmekte. Ve geçmişte de bakacak olursak Türkiye’de Halepçe durumunda 500 bin Kürt Türkiye’ye gelmişti. Bosna katliamlarında Türkiye’ye göçmüştü insanlar. Biz bunları daha öncelerde de yaşadık. Sorumluluğumuz söz konusu. 5 milyar dolar Türkiye kendi bütçesinden masraf yaptı. Biz bu çerçevede kimseden bu krizde yeterli ölçüde destek almadık. Bu çerçevede bütün topluluk 250 ya da 260 milyon dolar bağlamında bir destekte bulunabildi.”
“TERÖRE KARŞIYSANIZ AMA TERÖR FAALİYETLERİNE DE İMKAN TANIYORSANIZ BU DURUMU NASIL SAVUNACAKSINIZ?”
Konuşmasında teröre verilen desteği de eleştiren Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu insani krizlerle ilgili verilmesi gerektiği gibi bir yardım değil. Bu yeterli bir yaklaşım değil sorunların çözülmesi konusunda yeterli mekanizmalara sahip değiliz. Mekanizmaya sahip olmamız gerekmekte ancak bu noktada hızlı bir şekilde hareket ederek, birlikte çözmemiz gerekmekte insani krizleri. Dördüncü olarak etik konu siyasi değerler. Mesela siyasi değerler konusunda her yerde demokrasiden bahsedebilirsiniz. Ancak stratejik çıkarlar çerçevesinde gayet bir ülkedeki askeri darbeyi ayrı tutarsanız bu şekilde yaklaştığınızda nasıl siyasi atmosferin Ortadoğu’da düzelmesini sağlayabilirsiniz? Şayet Türkiye’deki insanların daha ılımlı olmasını istiyorsanız, bu ılımlı olmak konusu bir değer olabilmekte ve şayet bir rejim tarafından kimyasal silahlar kullanılıyor ve insanlar öldürülüyorsa bunun karşısında bir şey yapamıyorsanız insanların ılımlı olmasını nasıl talep edersiniz? Şayet teröre karşıysanız ki ben öyleyim, insan hayatının en önemli değer olduğunu söylüyorsanız eğer bazı terör faaliyetlerine imkan tanıyorsanız ve ayrım gözetiyorsanız bunu ne şekilde savunabileceksiniz? Türkiye Ortadoğu’da yüksek düzeyli karşılıklı işbirliği, ekonomik işbirliği, insan hakları değerleri üzerinde ve güvenlik kavramları çerçevesinde işbirliği bağlamında bölgesinde hareket etmeye çalışmakta. Ancak bu çerçevede Türkiye olarak yalnız hissetmekteyiz kendimizi demokratik değerlerin savunması olarak da. İnsanlar kısa dönemi istikrar bağlamında otokratların devamı konusunda yaklaşım ortaya koyabilmekte."
Terör konusunu sürdüren Davutoğlu, "Şayet terör örgütleri yok edilebilirse başka terör örgütleri çıkabiliyor. Şimdi IŞİD var. Burada rejimin şiddeti devam ederse IŞİD gider başka biri gelebilir. Burada hangi değerlerin hangi şekilde savunulduğu çok önemli. Bunlar etik sorumluluklar. Ortak kader algısı, kapsayıcılık, siyasi değerler ve burada etik değerler. Bunlarla birlikte uluslararası anlamda kriz yönetimi çok önemli. Ne şekilde kriz yönetimini gerçekleştirebiliriz bugün şunu itiraf etmeliyim ki uluslar arası alanda kriz yönetişimi çerçevesinde bir etkinlik söz konusu değil. Ben faal bir biçimde krizle ilgili diyaloglarda bulundum. Danışman olarak, Dışişleri Bakanı olarak İsrail ve Filistin arasındaki görüşmeler gerçekleşirken. Ama maalesef İsrail’in saldırısı gerçekleşti ve süreç sona erdi. 4 yıl önce Balkanlar’da başlamış olan süreç söz konusu ve bölgedeki ilişkilerin güçlenmesi konusunda girişimlerimiz oldu. Afganistan, Pakistan arasındaki gelişmelerle ilgili olarak da Türkiye bir mekanizma ortaya koydu” dedi.
“FİLİSTİN DEVLETİ TANINMADIĞI SÜRECE ÖZGÜR BİR KUDÜS BİR MESCİDİ AKSA OLMADIĞI MÜDDETÇE GENÇ İNSANLAR BAZI RADİKAL ÇEVRELER TARAFINDAN YÖNETİLEBİLMEKTE”
Filistin ve İsrail sorununa da değinen Davutoğlu, şöyle konuştu: “Eritre ve Etiyopya arasındaki sorunların çözülmesinde girişimlerimiz oldu. Birçok başka konuda da dostluk grupları çerçevesinde Finlandiya’yla birlikte örneğin BM’de dostluk grubu İspanya’yla da BM nezdinde medeniyetler ittifakı girişimlerimiz söz konusu oldu. Uluslar arası krizlerin çözümüyle ilgili olarak iyi bir yönetişim gerekmekte ve bugün bu söz konusu değil. Bütün küçük krizlere bakacak olursak küçük krizlerden ulusal, ulusal krizlerden bölgesel ve küresel krizler çıkmakta. Hepsi birbirini tetiklemekte. Şayet Esad’ı krizin ilk döneminde ikna edebilmiş olsaydık, bunun sonrasında ulusal bir kriz haline geldi, bizim çabalarımız olmuştu ve bizler liderler olarak gözlemci değiliz. Bekleyip ondan sonra hareket edemeyiz. Bizler burada doğru ve hızlı kararlar alarak hareket etmek zorundayız. Herkesi uyarmaya çalışırken insanlar Suriye’yle ilgili Türkiye’nin bir hırsı olduğunu ifade ettiler ancak hepimizin sorunu şeklinde devam etmekte. Büyük bir insani kriz yönetişimine ihtiyacımız var. Bir başka konu da BM bağlamından başlayarak her şeyin tartışılması gerekmekte. Hiçbir şey kutsal değil. Hiçbir şey durağan değil ve BM yapısı da Soğuk Savaş sonrası döneminde eski haliyle devam edememekte. BM’de hala soğuk savaş etkisi hakim. Oradaki P5+1 ülkeleri her türlü alınabilecek kararları karşılıklı olarak engelleyebilecekler. Burada Ortadoğu’da yaşayan insanlar orada karar alınamadığında bunun bedelini ödemekte."
Filistin sorunu çözülmezse başka sorunlarla karşılaşılacağını anlatan davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada radikalleşme ortaya çıkmakta. Radikal kişiler Filistin sorununu bir unsur olarak kullanmaktalar ve şimdi Mescidi Aksa çok önemli bir yer Müslümanlar için. Şimdi 1967’deki gibi değiliz. Burada bir ihmal söz konusu İsrail askerleri tarafından. Bu görüntüyü dünyadaki bütün insanlar görebilmekte. Müslümanlar bunu görebilmekte. Bu şekilde Filistin devleti tanınmadığı sürece özgür bir Kudüs bir Mescidi Aksa olmadığı müddetçe genç insanlar bazı radikal çevreler tarafından yönetilebilmekte. Bu zorlu kötü bir durum ve yeni bir uluslar arası yapıya ulaşabilmemiz gerekmektedir.”
“SURİYE’DEN TÜRKİYE’YE YA DA AVRUPA’YA GEÇEN GÖÇLER OLDUĞUNDA EKONOMİ KONUŞULUYOR”
Yaşanan göçlerden de söz eden Davutoğlu, “Sadece BM bağlamında demiyorum, aynı zamanda ekonomik anlamda bakacak olursak yine bu ihtiyaç söz konusu. Üçüncü konu da yeni bir güvenlik konseptinin gerçekleşmesi gerekliliği. İnsan hakları metinlerinde olduğu gibi temel kabul edilmiş metinlerde olduğu gibi aynı şekilde temel güvenlik algıları gerekmektedir. Burada iki motivasyon konusu güvenlik ve özgürlük konuları insanlar için çok önemli. Eğer güvenlik yoksa insani değerler de olamaz. Özgürlükler söz konusu olmazsa insanlar insanca yaşayamaz. Özgürlükler bizi insan yapan şeylerdir. Bu açıdan bakacak olursak bütün bu zorluklar çerçevesinde bu 2 kavramın önemini her zaman savunmamız gerekmektedir. Yeni ekonomik küresel yaklaşımla herkesin ekonomik gelişmeyi hissedebileceği bir yaklaşım gerekmekte. Brisbon zirvesinde ifade etmiş olduğumuz gibi Türkiye’nin G20 çerçevesinde parametreleri söz konusu. Burada Türkiye’nin en az gelişmiş ülkelere yönelik politikaları, yaklaşımları söz konusu olacak. Bütün insanların temel ihtiyaçlarının karşılanması ve bu çerçevede de ekonomik anlamda dünya düzeninin adaletsiz bir şekilde devam etmemesi gerekliliğini daha güçlü bir şekilde ortaya koyacağız. Dünyada baktığımızda dünyada çok büyük eşitsizliklerin olduğunu görmekteyiz. Sizi ne şekilde daha fazla taşıyabiliriz diye sormamız gerekmekte."
Mülteciler konusu ele alındığında Suriye’den Türkiye’ye ya da Avrupa’ya geçen göçler olduğunda ekonominin çok konuşulduğunu anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Burada insanlık bunu daha önce de gördü. Bunlar yeni gerçekleşen şeyler değil. Daha önce de büyük göçler oldu ve bu göçlerin başlıca temelinin ekonomik ihtiyaçlar olduğunu biliyoruz. Avrupa’ya olan göçler söz konusuydu daha önce. Biz burada herkesi kendi evinde kalabilecek ekonomik yeterliliklerle donatmaya çalışmamız gerekmekte. Ekonomik büyümeye bakacak olursak yeni gelişen ekonomilere ihtiyaç var. Ekonomilerinde burada finansal zenginliğin refahın insanlara daha güçlü şekilde insanlara ulaştırılması gerekmekte. Bizim G-20 gündemimiz bu şekilde olacak. Tarih hızlı bir şekilde devam ediyor dedik. Ve bu çerçevede bu hızlı akış içerisinde şayet biz uluslar arası toplum bir arada sorunlara etik prensipler içerisinde çözümler aramazsak bu akış daha zorlu olacak diye düşünüyorum.”