Ensarioğlu "Öcalan eve çıkmalı"

Ensarioğlu "Öcalan eve çıkmalı"

Türkiye’nin en karanlık dönemi olan 1990’lı yıllarda Doğru Yol Partisi’nden (DYP) Diyarbakır milletvekili seçilen, Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde devlet bakanlığı yapan Ensarioğlu Rûdaw’a konuştu.

Hükümet ile PKK lideri Abdullah Öcalan arasında yürütülen bir çözüm süreci var. Süreç ilerleyebiliyor mu?

Çözüm sürecinin samimi olduğunu düşünüyorum. Süreç iyi gidiyor. Bölgemizdeki bazı olaylar bunu sıkıntıya sokuyor.

Cizre’deki olaylar mı?

Cizre’deki olaylar, IŞİD saldırıları genel olarak Ortadoğu’da yaşananlar.

Cizre’deki olaylar gördüğümüz kadar mı, yoksa arkasında karanlık bir el var mı?

Cizre, Güneydoğu tarihinde önemli bir yerdir. Medrese kültürünün en yaygın olduğu yer Cizre’dir. Bundan dolayı dindar kesim ağırlıkta. Hüda-Par da orada güçleniyor. DBP de oldukça güçlü. Devlet sürgün kişileri oraya gönderiyor. Sınırda olduğu için IŞİD olaylarından etkileniyor. Ben Ergenekon’dan net olarak şüpheleniyorum. Veli Küçük yıllarca orada kaldı. Bence Ergenekon’un döküntüleri halen devletin içinde var. Çabuk çabuk da bitmez. Ergenekon’un ne burada ne de Türkiye’nin batısında tam olarak ayıklandığını düşünmüyorum.

Cizre’de 20 günde 4 çocuk öldürüldü. Çocuklar bilinçli mi hedef seçiliyor, bunu kim yapıyor?

Bilmiyorum, devletin içinde değilim. Onu oradaki savcı bilsin.

Av tüfeğinden çıkan silahın 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ı öldürdüğü söyleniyor. Kayıtlı olmayan bir silah olabilir mi?

Efkan Ala’ya (İçişleri Bakanı) sormak lazım.

1990’larda siyasi cinayetlerde kayıt dışı silahlar kullanıldı mı?

O zamanı da bilmiyorum. O dönem, MGK’ya giren bakanlar ve diğer bakanlar vardı. MGK’ya giren bakanların sırrını diğer bakanlar bilemez. Ama kullanıldığı söyleniyor. Ben orada olsaydım, (MGK’yı kastediyor) ya yaşamazdım, ya cezaevine girerdim, ya asılırdım, ya da konuşurdum. MGK kararları ne zaman Bakanlar Kurulu’na geldi, ben zaten karşı çıktım.

Cizre’deki gerginlik nasıl sona erecek?

Sayın Cumhurbaşkanı el koymalıdır. Abdullah Öcalan daha net bir mesaj vermelidir. Mesajını direkt televizyonlarda verirse daha etkili olacaktır.

Kobani olaylarından sonra DBP-Hüda-Par çatışması gündeme geldi. Bu çatışmanın alevlenmesi bölgeyi 90’lı yılların karanlığına götürür mü?

Ben bu tehlikeyi 15 ay önce gördüm. Barış sürecinin bir ayağı eksiktir. Devlet, PKK var ama diğer ayak eksik. Diğer ayağın içinde, Hüda-Par, korucular, şeyhler, ağalar vardır. Bu barış hem devlet ile PKK arasında, hem bölgesel olarak herkesin barışı olmalıdır.

Kürtler’in kendi arasındaki barışını mı kastediyorsunuz?

Evet, Kürtler arası barışın öncülüğünü de devlet ve Abdullah Öcalan yapmalıdır. Hüda-Par’ın başındakiler de yapmalı. Herkes elini uzatmalı, sen önce elini uzat denmemeli.

Kürtlerin birbiri ile barışması mı daha kolay olacak, yoksa Kürtler ile devletin barışması mı?

Bana göre Kürtler’le devletin barışı daha kolay. Devlete karşı işlenen suçların çabuk affedilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kişiye karşı işlenen suçlarda kişinin de hakkı vardır. Devlet demokratik adım atar, yasal değişiklik yapar. Ama burada her gün yüzyüze geliyorlar. Aynı köyde oturuyorlar, akrabalık bağları var. Adamın yanında yetimi var, diyor “Bu öldürdü”. Devlet ile PKK’nin barışması olayı bitirmez. Bölgede sıkıntılar devam edecektir.

Çözüm sürecine dönersek, Öcalan’ın 15 Şubat’ta silah bırakın çağrısı yapacağı belirtiliyor…Bunun gerçekleşeceğine inanıyor musunuz?

DBP 3 milyon oy alıyorsa yüzde 99’u Abdullah Öcalan içindir. Eğer Abdullah Öcalan’a rağmen bir terslik olursa DBP sıkıntıya girer. Hükümetin Abdullah Öcalan’ı ev hapsine alması lazım. Hatta ayda bir iki defa televizyona çıkıp kendisi seçmenine hitap etmelidir. Vapur gitmedi, denizde dalga oldu, hava kötüydü, mektup Kandil’e gitti, gitmedi, olmamalı. Televizyonlarda direkt o (Abdullah Öcalan) konuşmalıdır. Türkiye’nin sorunu Abdullah Öcalan’ın 12 metrekare bir yer ile 2 katlı bir binada kalması değildir. Çözüm sürecidir. Öcalan, bir eve alınır, güvenliği sağlanır. 3-5 polisimiz askerimiz kapıda bekler. Onun da Tayyip beyin sağlığına da dua etmek lazım. İkisinden birine bir şey olursa barış süreci sıkıntıya girer hatta olmaz.

Abdullah Öcalan televizyonda ne demelidir?

Bu barışın olması gerektiğini, silahların bırakılması gerektiğini söylemelidir. 99’da yakalandığında ‘ben bu barışa varım’ dedi. Varsa -ki ben inanıyorum, öyle olduğuna- o zaman kendisi söylemelidir. PKK da jest olarak silahı bırakmalıdır. Türkiye’ye karşı silah kullanmamalıdır.

Hükümet Kürtler’in haklarının verilmesi ile ilgili hiçbir adım atmazsa ne olacak?

Bu noktayı aştığımızı düşünüyorum. 3-5 yıl öyle olabilirdi, ama şimdi herkes birbirinin gücünü gördü. Hükümetin samimi olduğunu düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’na çok güveniyorum. Süreçten hiç geri adım atmadı. Bakan olduğum dönem, Tansu Hanım da Bask bölgesinden bahsetti. Mesut Yılmaz Avrupa’nın yolu Diyarbakır’dan geçer dedi. Oy olarak o güce sahip değillerdi. Asker rahatsız oldu ve geri adım atıldı. Recep Tayyip Erdoğan dik durdu. Öbürlerinin gücü yoktu, o dönemin şartları uygun değildi. 20 yıl önce böyle konuşulmuyordu. 94’te bakandım. TRT GAP’ta Kürtçe yayın yapılsın dedim. Bunun için sıkıntı yaşadım. Güneydoğu – Doğu Anadolu’da yatırımcı bir müsteşarlık kurulmasını istedim. İçişleri Bakanı o zaman Meral Akşener’di. Bir ay sonra bana geldi ve dedi ki: “Ağabeyciğim biliyor musun ne oldu?” dedi. “Ne oldu?” dedim. “Diyarbakır surlarını biliyor musun? Senin talebin, Diyarbakır surlarına çarpıp geri geldi” dedi. “Nasıl?” dedim. Akşener, “Asker, Salim Ensarioğlu eyalet mi istiyor, diyerek tepki göstermiş” dedi.

Dönemin başbakan Tansu Çiller ile Kürt sorunun çözümü ile ilgili fikir alışverişinde bulunur muydunuz?

Kürtçe yayını ben söylüyordum, evet diyordu. Olması gerekir diyordu. Genel affı söylüyordum, olması gerekir diyordu. Bugünü konuşurken o günün şartlarını bilmek lazım. Asker eski gücünü kaybetti. Dünya değişti. Şimdi daha kolay. Tayyip Bey’in samimi olduğuna inanıyorum.