Kılıçdaroğlu Erdoğan'a seslendi

Kılıçdaroğlu Erdoğan'a seslendi

Kılıçdaroğlu, "İsviçre bankalarında benim ve çocuklarımın hesabının olup olmadığına dair bir dilekçeyi İsviçre yetkililerine ver. Sana söz veriyorum namus sözü o avukatın ücretini ben ödeyeceğim. Yeter ki sen bu dilekçeyi ver. Vermezsen senin de yurtdışında İsviçre bankalarında çalınmış paraların var diyeceğim. Bundan kurtulamazsın. Avukat bulamıyorum diyorsan bana yetkiyi ver avukatı ben bulacağım. " dedi.

Kılıçdaroğlu, "Bugün Parti Meclisimizi açarken birkaç konuya değinmek istiyorum. Bunlardan birincisi üstünü örtmeye çalıştıkları 17 Aralık rüşvet operasyonu. 17 Aralık'ta bir şeye tanık olduk. Bir hükümetin bir devleti nasıl soyduğuna tanık olduk. Bütün ayrıntılarıyla bu kamuoyunun önünde duruyor. Olay ortaya çıktıktan sonra 19 Mart 2014 tarihinde 4 bakanla ilgili soruşturma komisyonu kurulsun diye TBMM'ye grubumuz dilekçe verdi ve soruşturma komisyonu kurulmasını istedi. AKP'de bir dilekçe verdi, onlarda bir soruşturma komisyonu kurulmasını istediler. Ama ilk verdikleri dilekçede rüşvetin R'si bile geçmiyordu. Sanki 4 bakanı aklamak için bir komisyon kuruyorlardı" dedi.

"O GÖRÜŞMELERİ KAMUOYU BİLMESİN MECLİS TELEVİZYONUNUN KAPALI OLDUĞU BİR GÜNE DENK GETİRDİLER"

Kılıçdaroğlu şunları söyledi; "Seçimler bitti AKP vermiş olduğu dilekçeyi geri çekti. Çünkü o içtüzüğe aykırıydı. Ama TBMM Başkanı içtüzüğe aykırı bu dilekçeyi işleme koymuştu. Geri çekti. Yerine yeniden bir dilekçe verdiler. Bu kez yolsuzlukla ilgili iddiaları içeren bütün ayrıntılar bu dilekçede vardı. Soruşturma komisyonu kurulmasıyla ilgili görüşmeler 5 Mayıs 2014'te mecliste başladı. Ama yine Sayın Çiçek bir şey daha yaptı. O görüşmeleri kamuoyu bilmesin, duymasın diye meclis televizyonunun kapalı olduğu bir güne denk getirdiler. Bu ayıpta zaten Sayın Cemil Çiçek'in yakasında duruyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk olayı görüşülecek TBMM Başkanı bunu gizleyecek ve bunun için özel bir çaba harcayacak, özel bir gün belirleyecek. 5 Mayıs'ta yapılan görüşmelerde soruşturma komisyonunun kurulmasıyla ilgili öneri kabul edildi ve soruşturma komisyonu kurulması fiilen başladı. Bir hafta geçtikten sonra 12 Mayıs'ta grubumuza bir dilekçe geldi üyelerinizi bildirin. Soruşturma komisyonunda görev alacak üyelerinizi bildirin diye. Hemen 15 Mayıs'ta Cumhuriyet Halk Partisi grubu 12 CHP'li üyeyi TBMM Başkanına bildirdi. Biz üyelerimizi bildirdik buyurun seçimi yapın diye. Fakat Sayın Cemil Çiçek'ten hiçbir yanıt gelmeyince 21 Mayıs'ta ve 29 Mayıs'ta tekrar dilekçe yazıldı grubumuz tarafından neden seçimleri yapmıyorsunuz diye. 19 gün geçtikten sonra Meclis Başkanı efendim sizin 9 üyeniz komisyonda görev alamaz bunlar düşüncelerini daha önce açıkladılar o nedenle bunların değiştirilmesi gerekir diye bir dilekçeyle grubumuza yanıt verdi. Biz hemen onun üzerine üyelerimizi değiştirdik ve tekrar TBMM Başkanlığına dilekçemizi verdik."

"O FEZLEKELERİ NE KADAR SAKLAYACAKSIN?"

Kılıçdaroğlu, "Şuana kadar üyeler belirlenmiş değil. Anayasanın 100. maddesi diyor ki, meclisteki siyasi partilerin güçleri oranında komisyona verecekleri üye sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı seçim yapılır diyor. Biz ısrar ediyoruz bizim üyelerimizi belirleyin. Anayasanın 100. maddesi diyor. Her parti için ayrı ayrı seçim yapılır buyurun belirleyin. Ama sessizliğini koruyor. Bugün 23 Haziran 2014 komisyonun kurulduğu tarihten buyana tam 50 gün geçti arkadaşlar 50 gün. 50 gündür bir arpa boyu yol alınamadı. 50 gündür engelleniyor. Neden? Acaba Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonrasına bu komisyonun kuruluşunu oluşturabilir miyiz? Neden engelleniyor onu da söyleyeyim. Fezlekeler Cumhuriyet Halk Partili üyelerin eline geçmesin diye.

Şimdi ben kamuoyu önünde Sayın Cemil Çiçek'e soruyorum o fezlekeleri ne kadar saklayacaksın? Nereye kadar saklayacaksın? Sen acaba bunun hesabını verebilecek misin? Sen TBMM'nin Başkanı mısın, yoksa AKP grubunun mu başkanısın? Neden saklıyorsun? 50 geçmiş fezlekeler milletvekillerinin eline geçmesin diye özel bir çaba harcıyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Demokratikte bulmuyoruz, ahlakide bulmuyoruz" diye konuştu.

"İŞİNE GELİNCE SESİNİ ÇIKARMIYORSUN"

Kılıçdaroğlu, "Belki Sayın Çiçek diyecektir ki bu kadar sert eleştiriye gerek var mı? Hükümet Sözcüsü var Sayın Bülent Arınç. 2 Haziran 2014 tarihinde bakanlar kurulu toplantısından sonra medyanın önüne çıkıp bilgi veriyor. Neden AKP grubunun üye bildirmediği konusunda soruya da muhatap oluyor. Verdiği yanıtı Anadolu Ajansından aynen okuyorum. Biliyorum bir süre sonra Sayın Arınç diyecek ki benim sözlerimi çarpıttınız diyecek. Çünkü geçen seferde satır satır okumuştum şimdi de satır satır okuyorum. Bakalım özgül ağırlığı olduğunu iddia eden Arınç bu konuda ne söylemiş. Diyor ki, 'Zannediyorum ki bu hafta içerisinde AKP grubu da soruşturma komisyonuna vereceği üyeleri mutlaka bildirmiş olacaktırö. Altını çiziyorum mutlaka bildirmiş olacaktır. “Bildirmezse o zaman kasıtlı bir gecikmeden bahsedilebilir. Bunun sorumlusu AKP grubu olur diyor. Şimdi Sayın Bülent Arınç'a soruyorum bildirilmedi. Komisyon üyeleri seçilmedi. Kim kasıtlı? Eğer bir yolsuzluk olayını ortaya çıkarmamak için sizin grubunuz kasıtlı davranıyorsa, yolsuzluklar konusunda bu kadar titiz olduğunu iddia ediyorsa ve inançlarımız gereği de boğazından aşağı haram lokma inenlerden hesap sorulmasına inanıyorsan senin o grubun içinde bulunmanın gerekçesi ne? Neden o grupta bulunuyorsun? Ayrıl o zaman. Senin mademki bir özgül ağırlığın vardı o özgül ağırlığını kul hakkı yiyenlerden yana değil de dürüst, temiz insanlardan yana niye kullanmıyorsun? İşine gelince konuşuyorsun. İşine gelince sesini çıkarmıyorsun. Bu çifte standardı herkesin bilmesini istedim" dedi.

"RECEP TAYYİP ERDOĞAN BU KONUDA NİYE KONUŞMUYOR?"

"17 Aralık operasyonundan sonra iki önemli havuz çıktı ortaya" diyen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi; "Birisi medya havuzuydu. Milyon Ali diye tanımladığımız Binali Yıldırım'ın başını çektiği, organizatörlüğünü yaptığı Erdoğan'ın talimatıyla bir medya havuzu, birde rüşvet havuzu vardı arkadaşlar. Rüşvet havuzu üzerinde çok fazla durmadık. Rüşvet havuzu TÜRGEV. Başbakanın çocuklarının içinde oldukları TÜRGEV vakfı. Devletten ihale alanların rüşvetlerini yatırdıkları yer. O nedenle rüşvet havuzu burası. Daha önce ilk kez grup toplantısında bu vakfa Royal Protokol diye bir şirketten Suudi Arabistan'dan rakamı tam vereyim 99 milyon 999 bin 990 dolar para geliyor. 100 milyon dolardan 10 dolar eksik. Bu konuyu açıklamama rağmen bankanın adını ve hesap numarasını vermeme rağmen şuana kadar bir Allah'ın kulu çıkıp şunun için para geldi demedi. Kimse inkar edemiyor, aksini de söyleyemiyor. Ama çıkıp konuşamadı. Her konuya itiraz eden Recep Tayyip Erdoğan bu konuda niye konuşmuyor? TÜRGEV'e bakanlar kurulu kararıyla kamu yararına çalışan vakıf statüsü verdiler. Bizim tarihimizde ilk kez bir rüşvet havuzuna kamu yararına çalışan vakıf statüsü verildi. Tam bir yüzkarası. Nüfuz ticareti dediğimiz bir olay var suç. Ceza kanununu açın nüfuz ticaretini orada tanımlar. Bulunduğu yerin gücünü kullanarak yandaşlarına çıkar sağlamaktır. Acaba Bilal Erdoğan bu vakıfta olmasaydı millet rüşvetini buraya yatırır mıydı? İhale alanlara bakın önce parayı buraya yatırıyorlar."

"AÇIK BİR RÜŞVET PAZARLIĞI ARKADAŞLAR"


Kılıçdaroğlu, "Erdoğan çocuğuyla beraber rüşvet alan, rüşvet veren konumdadır. 26 Şubat 2014'te elektronik ortama düşen bir konuşma var. Bilal Erdoğan babasını arıyor. Baba diyor, dün Sıtkı bey geldi 10 milyon dolar verecek ne diyorsun gibilerden bir soru. Erdoğan'ın verdiği cevap, tabi Sıtkı, Erdoğan diyor ki şimdi hazır diyor daha sonra veririz diye. Erdoğan'ın verdiği cevap, sakın alma. Bilal Erdoğan, ben almayacağım. Recep Tayyip Erdoğan, yok yok hayır hayır alma. Kendisi bize ne söz verdiyse onu getirecekse getirsin. Getirmeyecekse gerek yok. Başkaları getiriyor da o niye getirmiyor laf mı? Bunlar ne zannediyorlar bu işi ya. Ama şimdi düşüyorlar. Kucağımıza düşecekler merak etme. Bilal Erdoğan her zaman olduğu gibi tamam babacığım diyor. Açık bir rüşvet pazarlığı arkadaşlar. Açık bir rüşvet pazarlığı. 10 milyon doları getir. Yetmez diyor. Ne söz verdilerse onu getirecekler. Onu ödeyecekler diyor. Şimdi kucağımıza düştüler diyor. Bir babanın bir oğluna ne kadar rüşvet alacağını söylediği sözdür bunlar. Bir utanç belgesidir, bir utanç belgesi. Şimdi kalkmış meydan meydan geziyor. İnsan biraz utanır. İnsanda bir arpa kadar en azından utanma duygusu olur. Bir utanma duygusu olur" diye konuştu.

"YETKİYİ VER AVUKATI BEN BULACAĞIM"

Kılıçdaroğlu, "Bu Sıtkı bey kim? Sıtkı bey Sıtkı Ayan arkadaşlar. Bir işadamı Sıtkı Ayan. Sıtkı Ayan Wikileaks belgelerinde adı geçen birisi. Wikileaks belgeleri üzerinde fazla durmadık. O belgelerde iki ayrı kanaldan doğrulatılan bilgiye dayanılarak Recep Tayyip Erdoğan'ın İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabı olduğu söyleniyordu. Defalarca söyledik. İlgili yere başvur hesabının olmadığını çok rahat kanıtlayabilirsin. Bu konuda benzer bir iddia Sayın Baykal içinde yapılmıştı. Sayın Baykal hemen avukatına talimatı verdi, dilekçe verildi, cevaplar alındı, ne Sayın Baykal'ın, ne çocuklarının İsviçre bankalarında 5 kuruş hesabı yok. Soru şu, Recep Tayyip Erdoğan niye böyle bir dilekçe vermiyor? Parayı sevdiğini biliyorum. Harcamamak için çaba harcadığını biliyorum. Para istiflediğini biliyorum aile boyu adımın Kemal olduğu kadar. Ama ben ona çok açık bir çağrı yapıyorum. Sevgili Erdoğan avukata para vermiyorsan sadece şu talimatı ver. İsviçre bankalarında benim ve çocuklarımın hesabının olup olmadığına dair bir dilekçeyi İsviçre yetkililerine ver. Sana söz veriyorum namus sözü o avukatın ücretini ben ödeyeceğim. Yeter ki sen bu dilekçeyi ver. Vermezsen senin de yurtdışında İsviçre bankalarında çalınmış paraların var diyeceğim. Bundan kurtulamazsın. O dilekçeyi ver avukatın parasını ben ödeyeceğim. Hiç kimse endişe etmesin. Benim sözüm söz. Milletin önünde sözü veriyorum. Sen yeter ki talimatı ver. Avukat bulamıyorum diyorsan bana yetkiyi ver avukatı ben bulacağım. Parasını da ben vereceğim. Seni temize çıkarmak için yapacağım bunu eğer temizsen. Ama kirliysen ben biliyorum bana yetki vermezsin" dedi.

"BÜTÜN BEKLENTİLERİNİ YERİNE GETİREBİLECEĞİ BİR HUKUK DÜZENİ KURMAK İSTİYORLAR"

Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti ; "Türkiye bu durumda. Şimdi parlamentoya yasalar getiriyorlar kendi kirliliklerini örtmek için. Yasa yapma tekniği de değişti. Eskiden bir yasa gelirdi, bir tasarı gelirdi, bir teklif gelirdi bir kanunla ilgili oturulur tartışılırdı enine boyuna ve yasalaşırdı. Örneğin medeni kanun, ticaret kanunu, borçlar kanunu, özelleştirme kanunu gibi. Şimdi torba kanunlar geliyor. Efendim neymiş Soma'da 301 işçimiz hayatını kaybetti onlara bazı haklar verilmesi lazım. Doğru verilmesi lazım. Getirdiler. 61 madde getirdiler değerli arkadaşlarım. Alt komisyonda 106 madde oldu. Araya bir sürü şeyler sıkıştırıyorlar. Ölen insanlara saygıları yok bunların. Ölen insanlara saygıları yok. Ne koyuyorlar o kanuna biliyor musunuz değerli arkadaşlar. Hukuk devletini açıkça rafa kaldırıyorlar. Bir diktatör bozuntusunun bütün beklentilerini yerine getirebileceği bir hukuk düzeni kurmak istiyorlar. Bakın idari yargılama usulü kanununda yapmak istedikleri değişiklik arkadaşlar. Diyelim ki idare karar aldı ve atama yaptı. Yaptıkları düzenleme şu; öngördükleri düzenleme. Kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, görevden alma, göreve son verme, naklen veya vekaleten atama, yer değiştirme görev ve unvan değişikliği işlemleriyle ilgili olarak verilen iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının gereği 2 yıl içinde ilginin kazanılmış hak ve aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanması suretiyle yerine getirilir. Yani gideceksiniz bir memuru, genel müdürü, müsteşarı neyse görevden alacaksınız o haksız olarak ben görevden alındım diye mahkemeye başvuracak, mahkeme onu haklı bulursa bugün yürürlükte olan yasalara göre en geç 30 gün içinde idarenin işlem tesis etmesi lazım. Yani görevine iade etmesi lazım. Yaptıklarını düşündükleri ya da yapacaklarını düşündükleri düzenlemeyle 2 yıl içinde 30 gün değil 2 yıl içinde yerine getirebilir.

"BU ÜLKENİN HUKUK FAKÜLTELERİNE SESLENMEK İSTİYORUM"

Kılıçdaroğlu, "Anayasanın 138.maddesi diyor ki, yasama ve yürütme ve idare mahkeme kararlarının yerine getirilmesini geciktiremez diyor. Siz 2 yıllık bir süre öngörüyorsunuz. Nasıl bir hukuk anlayışıdır, nasıl bir hukuk devletidir? Yine aynı maddede şunu öngörüyorlar; eğer bir kamu görevlisi mahkeme kararına uymadı, yerine getirmedi. Bakan vermiş talimatı diyelim bunu göreve başlatmayın kardeşim ne 2 yılı 5 yıl geçti başlatmayın. Ne olacak? Bugünkü yasaya göre ilgili kişi haksızlığa uğradığı için mahkemeye suç duyurusunda bulunacak. Mahkeme kararlarını uygulamıyor diye. Yeni getirilen düzenleme şu; mahkeme kararlarının gereğini yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında ceza soruşturması ve kovuşturması yapılamaz. Yani ne istersen yap. Mahkeme karar verir. Ben kararını uygulamıyorum arkadaş. Bu mu hukuk devleti? Şimdi ben bu ülkenin hukuk fakültelerine seslenmek istiyorum. Ben bu ülkenin barolarına seslenmek istiyorum. Neredesiniz siz? Yarın haksız olarak sizler görevden alındığınızda nereye başvuracaksınız? Mahkemelere değil. Gidip bir diktatör bozuntusunun önünde diz çöküp ona yalvaracaksınız, benim kararımı uygula diye. Bunun adı hukuk mu? Hukuk devleti mi? Hukukun üstünlüğü mü?" dedi.

"ÖZELLEŞTİRME YASASINDA DA DEĞİŞİKLİK YAPIYORLAR"

Kılıçdaroğlu, "Her şeye CHP itiraz ediyor. Peki, biz bunlara itiraz etmeyip de neye itiraz edeceğiz? Neden siz çıkıp sesinizi yükseltmiyorsunuz? Bu üniversitelere bünyesinde hukuk fakültesi olan bu üniversiteler nasıl bir üniversitededir? Hukuk devletini savunmuyorsanız neden o fakülteleri kapatmıyorsunuz? Nasıl olsa bir kişinin dediği olacak. 4 yıl bir öğrenciyi yazık günah değil mi okutuyorsunuz? Bununla bitmiyor değerli arkadaşlarım. Özelleştirme Yasasında da değişiklik yapıyorlar. Bakın şöyle; özelleştirmeler hakkında verilmiş olan yargı kararlarıyla ilgili olarak sözleşmelerinde belirtilen haller dışında bu kuruluşların geri alınması yönünde herhangi bir işlem tesis edilemez. Özelleştirilen kuruluş nedir? Bu ülkenin 76 milyon yurttaşın verdiği vergilerle bir şirket kurulmuş. Bir fabrika kurulmuş. İçinde insanlar çalışıyor. Bunu alıyorsunuz yandaşlarınıza peşkeş çekiyorsunuz. Beşte bir fiyatına satılan yerler var. Sonra ne oluyor? Birkaç değerli, namuslu adam gidiyor mahkemeye başvuruyor, bu satış doğru değildir diyor. Haksızlık var bunda diyor. Mahkemede karar veriyor. Bunlara iade edeceksiniz devlete diyor. Şimdi düzenleme getiriyorlar, bunlar geri verilemez diyorlar. Yani mahkeme kararını işlemden kaldırıyorlar" diye konuştu.

"ELİNİZİ VİCDANINIZA KOYUP BU KONUDA ACABA BİR KALEM OYNATIYOR MUSUNUZ?"

Kılıçdaroğlu, "Anayasanın 138.maddesi ne diyordu? Mahkeme kararlarının uygulanması geciktirilemez. Bırakın gecikmeyi uygulanamaz diye özel düzenlemeler geliyor. Bu mu? Hayır. Biliyorsunuz soruşturmalar gizli. Savcı soruşturmayı gizli yapar. Kimse müdahale etmez. Gizliliğin özü de odur. Ama bunlar müdahale ettiler. Dosyaları kapattılar. Adalet Bakanı telefon etti. Başbakanlık Müsteşarı telefon etti. Başbakan telefon etti. Dosyaları kapatın diye. Yolsuzluklarımızı kimse duymasın diye. Şimdi yeni düzenleme yapmayı öngörüyorlar. Soruşturmalara doğrudan müdahaleyi suç olmaktan çıkarıyorlar. Hangi hukuk devletinden söz ediyoruz biz? Hangi demokrasiden söz ediyoruz biz. Ben merak ediyorum. Bu havuz medyasında yazı yazan kalemlerin vicdanı var mı acaba? Çocuklarının yüzüne nasıl bakıyorlar bunlar acaba? Halkın arasına çıktıkları zaman nasıl acaba bir davranış içindeler bunlar? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ülkeyi bu konuma getiren başka bir iktidar var mı acaba? Demokrasiden söz ediyorsunuz, özgürlükten söz ediyorsunuz, insan haklarından söz ediyorsunuz, saydam devletten söz ediyorsunuz peki, nedir bunlar? Elinizi vicdanınıza koyup bu konuda acaba bir kalem oynatıyor musunuz? Hayır. O zaman o kalemlere ne denir? Satılık Kalem. O nedenle bütün havuz medyası bütün desteklere rağmen gazetesini satamıyor. Bu ayıp bile onlara yeter. Devletten besleniyorlar. Oradan para alıyorlar. İhalelerden para alıyorlar. O nedenle adları havuz medyası oldu. O medyanın bu ülkeye vereceği hiçbir şey yok. Namuslu kalem olarak kendisini gören birisinin de o havuz medyasında yazmaması lazım" dedi.