Başbakan'dan Haziran seçimleri hakkında flaş açıklama

Başbakan'dan Haziran seçimleri hakkında flaş açıklama

NTV'de soruları yanıtlayan Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Çözüm sürecinde geldiğimiz nokta, silahsızlanma noktasına gelinse seçimi kaybedeceğimizi bilsek, Türkiye'nin geleceğini kazanmak için o adımı atarız. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan olarak söylüyorum, bugün çözüm sürecinde neticeye ulaşacağımızı bilsek ama haziran seçimlerini kaybedeceğimizi bilsek, emin olun bir an tereddüt etmeden o adımı atarım ki olabilecek başka kayıplar olmasın" dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV-Star ortak yayınında Oğuz Haksever'in sorularını yanıtladı.

Oğuz Haksever: En önemli sıcak gündem maddelerinden birisi Paris’teki olayların Türkiye'ye yansıması. Cumhuriyet gazetesinin bazı karikatürleri gazetesinde yayınlaması, bunun duyulması üzerine gazeteleri taşıyan kamyonların durdurulması çok eleştirildi. Sizinde Hz. Muhammed’e hakaret ettirmeyiz sözünüz var. Polisin tavrını tasvip ettiğiniz anlamına gelirse bu ne kadar doğru olur? Bir de başka konularda da müdahaleler olur mu diye eleştiriler var.

Ahmet Davutoğlu: Öncelikle hepimiz bu tür olaylarda dikkatle hareket etmemiz lazım. Hangi ilkeleri öne çıkarıyorsak o ilkelere önem verip diğerleri göz ardı etmememiz lazım. Bu tür durumlarda bir dengesizlik doğuyor. Hükümet olarak veya şahsen pozisyonum çok açık ve net. Her ne suretle olursa olsun masum insanlara yönelik eylemin ki orada polisler yine Müslüman olan biride öldürüldü. Terör her zaman karşı çıkmamız gereken bir konu. Orada dünya liderleri ile birlikte yürüyerek bu konudaki ilkeyi öne çıkardık ve benimsediğimizi gösterdik. Orada olmasaydık ne tür eleştirilerle karşı kaşıya kalabilirdik içerde ve dışarıda tahmin edersiniz. Ama eleştirilerden kaçındığım için değil doğru bulduğum için gittim. Başka bir ilke söz konusu olduğunda onu da aynı duruşla savunuruz. O da fikri özgürlüğü ile hakaret arasındaki ince çizgi. Akademik hayatımda çok sert İslam eleştirileri ile çok sert Türkiye eleştirileri ile karşılaştım ama onlara karşılık verdim aklımdan şiddet kullanmak geçmedi. Ama eleştiriyi aşıp hakarete vardığı zaman orada çizgi geçiliyor.

"DÜNYADA ÖYLESİNE TANSİYON YÜKSEKLİĞİ VAR Kİ..."

Herkesin kişisel onuru gibi kişisel onurunu gibi saygın gördüğü hususlar var. Türkiye’de maalesef bir gazetemizin tam bir duyarsızlık ile böyle bir hakaret ifade edecek, kapak ve iki yazar ve burada tabiri caizse bir hile var. O gece bana haber geldiğinde arkadaşların bazıları temas kurdu gazete ile bunun hassasiyeti anlatılmaya çalışıldı. Sadece fikri özgürlüğü hassasiyeti değil güvenlik hassasiyeti de. Dünyada öylesine tansiyon yüksekliği var ki bu ülkemizi de etkiliyor. İlkesel olarak ben kimseye hakaret etmedim kimse de benim saygı duyduğum birine hakaret etmesine izin vermem. Eğer birisi benim hiç benimsemediğim bir başka dine de hakaret etse aynı tavrı alırdım. Veya yine bir şekilde siyasi muhalefet liderlerimden birisine küfredilse ben onlar kadar haklarını savunurum.

"HAKARET EDİLMESİNE İZİN VERMEYİZ"

1 buçuk milyar insanın inandığım ve hepimizin onurunu kendi onurumuzdan aziz, şahsiyet olarak ulviliğini kendi varoluşumuzdan yüksek gördüğümüz bir şahsiyetle ilgili hakaret edilmesine izin veremeyiz. Talebimizde saygıdır. Herkes eleştirebilir saygı duyarız ve savunuruz. Ateist olabilirsiniz inanmayabilirsiniz orada da herkes serbesttir. Ama hakaret konusunda özgürlük dediğiniz de o zaman başkalarının da sizin önem verdiğiniz şeylere hakaret etmeye başlar ki orada artık insani ve medeni birlikte yaşama şeyi ortadan kalkar.

"SAPTIRMA VAR"

Bu gazetemizin dünkü şeyini görünce, bir de saptırma var başbakan tahrik ediyor diye saptırma var kendi yaptıkları tahriki göz ardı ederek. Ben Brüksel’e ayrılırken dün bu yayın dolayısıyla güvenlik tedbiri alınması gerekiyorsa ki alınması gerekir kastettiğim tamamen bu gazeteyi de korumaya dönük. Onlarda gazetenin sanki yayınına dönük güvenlik tedbiriymiş gibi.

"TERÖRE VE HAKARETE KARŞIYIZ"

Üç ilkeyi vurguladım, teröre karşıyız, hakarete karşıyız, bu ülkenin başbakanı olarak da ismini zikretmek istemiyorum o gazeteyi korumak gerektiğinde de onun da gereğini yaparız dedim. Ama maalesef sanki bir gerilimin parçasıymış gibi yapmak son derece yanlış bir tutum. Bu ilkelerde ben bir çelişki de görmüyorum. Yayın aşamasına kadar bir müdahale olmuyor ama dağıtılma aşamasına gelindiğinde toplumsal gerginliği engellemek bakımından herkesin sorumlulukları var ve gereği yapıldı.

Oğuz Haksever: Bir yorum var; Yargının ayağının kalkabilmesi için Dink davası kritik bri öneme sahip bu yoruma katılır mısınız?

Ahmet Davutoğlu: Dink benim yakından tanıdığım ve saygı duyduğum birisiydi.

Ne gerekiyorsa yapılacak. Hrant Dink sembolik olarak önemlidir ama onun ötesinde de herhangi bir vatandaşımız olsaydı da bizim devlet anlayışımız, adalet anlayışımız, buna sebebiyet veren kim olursa olsun onun üzerine gitmektir. Herhangi bir vatandaşımızda olsa bir cdinayetin ne şekilde olursa olsun aydınlatılması hukuk sisteminin sorumluluğundadır.

"CİNAYETİ İŞLEYEN ORTADA"

Hrant Dink ise başlı başına sembolik olarak önemli çünkü orada bir de etnik ve dini anlamda bir çatışma çıkarma gayesi var. İki hafta önce dini lderlerle yemek yedim. Her biri sembol,ik olarak kendi cemaatlerini temsil ediyor.

Bir ülke en gelişmiş silahlara sahip olsa, toplumda aidiyet bilinci oluşturmamışsa olmaz. Bu inançla bakıyoruz. Yoksa kullandığı güçle vatandaşlarını tehdit ilan ederek değil. Dink cinayetinin aydınlatılması kritik bir eşik. Zaten aydınlatıldı aslında. Bu cinayeti işleyen, hepsi ortada...

Oğuz Haksever: Fethullan Gülen ile ilgili olarak yakalama kararı çıkarıldı. İade süreci ilerler mi sizce? Balyoz davasında da sanıkların savunmaları yönünde bilirkişi raporları peşpeşe geliyor. Kumpas fikri kabinede ne zaman tartışılmaya başlandı?

Ahmet Davutoğlu: ABD ile aramızdaki anlaşmalara göre suçluların iadesi ile ilgiler belli umdeler var. Burada her zaman söyekldim gibi Gülen ya da bir başka vatandaş için en yapılıyorsa aynı şey yapılır.

"GÜÇ SINIR TANIMAZ HALE GELİYOR"

Kumpas konusu hep gündemde oldu. Birçok konuda uyarıcı sinyaller öncesinde gelmişti. MİT Müsteşarı'nın sorguya çağrılmasından başlayan, 2010 yılından itibaren. Bazen öyle bir şey oluyor ki güç bir yöne dönüyor. Güç sınır tanımaz hale geliyor. Kendi araalrında kurdukları sinerjiyle devleti tanzim etmeyi amaçladılarsa, devletin bütün hassas noktalarına değmeye başladılar. İş adamlarına baskı kurmaya başladılar. Ana muhalefet liderini dinlemek ve sonra dinlediklerini yayınlamaya başladılar. Kendilerini saklamadan hep beraber eyleme kalkıyorlar.