Gülşen anne olmak istemiyor

Gülşen anne olmak istemiyor

1996’da “Be Adam” albümüyle adım attığı müzik dünyasında 10’dan fazla albüm ve sayısız ödülle son sürat yoluna devam eden Gülşen, yeni albüm için gün sayıyor. Ünlü şarkıcı, bu heyecanını ve hayatındaki gelişmeleri anlattı...

Geçen senenin en büyük pop hitlerinden birine imza attın, ki 2014’ün hit şarkı açısından kısır bir sene olduğu söyleniyordu.

“İltimas”ın Youtube’da tıklanma sayısı 42 milyona yakın. Bunu öngörmüş müydün?

- Elbette (gülüyor). Çok büyük bir hit yazdığımda bunu hissedebiliyorum. Kalp atışlarım bana o şarkının nerelere kadar gideceğini her zaman doğru hissettirdi. Kaldı ki, bırak milyonlarca dinleyiciyi, inanmadığım, içime sinmeyen bir şarkıyı anneme bile dinletmem. İltimas bittiği an, “Hadi şu saniye çıkaralım bu şarkıyı” dediğimi hatırlıyorum yapımcım Samsun Demir’e.

Albümlerinde yer verdiğin cover’lara ve müzik anlayışına bakıldığında eski pop şarkılarından beslendiğin anlaşılıyor. Evde hangi müzikleri dinleyerek büyüdün?

- Nasıl beslenmem ki? Çoğumuzun içinde iz bırakmışlığı vardır o şarkıların. Bilhassa 90’lar Türkçe pop şarkılarının değişik bir tadı ve samimiyeti var bence. Ufak yaşlardayken en bayılarak dinlediklerim arasında Modern Talking, Scorpions, Sandra, Ajda, Sezen vardı.
Scorpions ilgimi çekti.

- (Gülüyor) Ablam ve abim bir sürü kaset alıyordu, ben de onlardan dolayı dinleme fırsatı buluyordum. Aslında ne kadar önemli bir şey bir çocuk için evde dinlenilen müzikler. Ailemde herkesin kulağı çok iyi. Enstrüman çalan çok kişi var. Bir tek ben müzik eğitimi aldım ama müziğe çok yatkın ve ilgili bir aileye sahibim.

ABLAM TAM BİR HİT CANAVARI

Bir şarkıyı tamamladığında ilk dinlettiğin yani fikrine en çok güvendiğin kişi kim?

- Öncelikle kendi fikrim çok önemli. Tam içime sinmeden kimseye dinletmiyorum. Tamam dediğimde de fikrini aldığım kişiler, Ozan (Çolakoğlu), Samsun Demir ve ablam oluyor.

Neden ablan?

- Ne var onda bilmiyorum ama bir hit canavarı resmen. Hafif dudak büktüğü anda o şarkı öyle kalır mesela. O kadar doğru yorumlarda bulunuyor ki. Nokta atışı yapıyor ve motive ediyor beni. Bugüne kadar yanıldığı hiç olmadı.

“Kayahan’ın En İyileri” albümünde “Emrin Olur”u yorumladın. O şarkıyı sen mi seçtin?

- Ahh... “Emrin Olur” (gülüyor). Projeye direkt atladım aradıklarında. Birçok güzel proje yapılıyor benim de içinde olmamın istendiği. Ama tabii hem zamansızlıktan hem de her yerde olmayı doğru bulmadığım için çoğu zaman geri çevirmek zorunda kalıyorum. Bunu ise bayıla bayıla kabul ettim. Albümde yer alacak ve benim söylememin düşünüldüğü şarkıların yer aldığı bir liste geldi. Aklımdaki şarkı listede yoktu. Önce seçenekler üzerinden gidip stüdyoda denemeler yaptım. Ama ne yaparsam yapayım aklım hep o şarkıda. Usta’ya karşı da hani öğretmeninden çekinirsin ya öyle bir haldeydim ama ne yapıp edip “Emrin Olur”u söylemek istediğimi ilettim. Ozan’ın da yardımlarıyla ikna ettik kendisini, sonra şarkının demosunu hazırlayıp yolladık. O da acayip beğenince listede olmamasına rağmen şarkı albüme girdi. Hatta projenin ilk klibi de bu şarkıya çekildi.

OZAN, GÜVENLİ BİR ORTAMDA OLDUĞUMU HİSSETTİRİYOR

Ozan Çolakoğlu Türkiye’nin en yetenekli, vizyon sahibi müzik adamlarından biri. Sana katkısı ne oldu?

- İşbirliği yapmak yaratıcı insanları daha da geliştiren ve besleyen bir şey bence. Kendini, ne yapmak istediğini anlatabilmek için çırpınmadan iş yapabilmek maalesef büyük bir lüks ülkemizde. Ozan, zekasıyla, ruhu, vizyonu ve yeteneğiyle güvenli bir ortamda olduğumu hissettiriyor bana.

Bu sektörde bir kadın müzisyen olarak edindiğin en büyük tecrübe nedir?

- Yıllardır müzik sektörünün içindeyim ve deneyimlediğim o kadar çok şey var ki. Ama tecrübelerimin bana sıkı sıkı öğrettiği şey, profesyonelliğe inanmak fakat profesyonellerle çalışırken dahi hiçbir zaman kontrolü elden bırakmamak.
Yeni albümünü Londra’da kaydediyorsun. Bu şehrin sana çok ilham verdiğini söylemişsin bir röportajında. Nasıl zaman geçiriyorsun orada?

- Yıllardır çok sık gidip geldiğim bir yer. Hatta “Önsöz” albümü döneminde de Londra’da kalmıştım, birçok şarkıyı orada yazmıştım. O kadar çok mükemmelliği içinde barındırıyor ki bu şehir, yarı orada yaşıyor olmama rağmen hâlâ sokağa her çıktığımda “Acaba gerçek mi burası?” diye düşündüğüm oluyor. İstanbul’un mahvedilmeden önceki hali gibi görüyorum, hayallerimdeki İstanbul gibi seviyorum belki de orayı. Bir sanatçının çok fazla beslenebileceği, iç dünyasını zenginleştireceği, son derece medeni, özgür, sistemli ve her yerinden sanat fışkıran bir şehir. Tiyatroya, konsere, alışverişe, dansa, ya da aklıma neresi eserse gittiğim bir yer. Gri, bulutlu, yağmurlu havasını seviyorum.

Yeni albüme hazırlanırken nasıl bir ruh hali içindeydin? Albümün “karakteri” neye benziyor?

- Öncelikle içinde kendimi hayal ettiğim dünyanın duygusu, renkleri, konsepti belirdi aklımda.
Bu dünyayı kreatif ekibimle, yapımcımla, menajerimle ve birlikte çalıştığım kişilerle paylaşıp yola öyle çıktım. Herkes çalışmaya çoktan başladı yani. Yol haritamda gitmek istediğim yer belli ama hangi duraklara uğrayacağım şimdilik sürpriz olarak kalsın. Dinleyicim alışılmış formlardan uzak ve farklı anlatım biçimimi çok seviyor. Benim için de şarkılarımda bu farklılığı yansıtabilmek son derece eğlenceli ve güzel.

BENİM İÇİN GÖRÜNTÜ ÇOK ÖNEMLİ

Vazgeçemediğin aksesuarların var mı?

- Güneş gözlüğü, serçe parmağıma taktığım yüzüklerim ve kulak içi piercing.

Geçen yıllar yüzüne, fiziğine hiç yansımıyor. Bunu genlerin kadar kendine iyi bakmaya da borçlusundur sanırım.

- Genlerim en büyük şansım bence. Ama ona güvenip kesinlikle yapmam gerekenlerden kaytarmıyorum. Sağlık da görüntü de çok önemli benim için. Yediğime, içtiğime, spor alışkanlıklarıma da borçluyum birçok şeyi.
Spora ne kadar zaman ayırıyorsun?

- Her gün tempolu yürüyüş yapıyorum. Özellikle açık havada yapmak tercihim. Çünkü bu sadece fit olmanı sağlamıyor, zihnini öyle bir açıyor ki, daha fazla hayal kuruyorsun, kendine güvenin artıyor. Bambaşka bir ruh haline götürüyor insanı. Bunun dışında iki gün pilates, haftanın birkaç günü de masaj yaptırıyorum. Çok az tuzlu, hatta neredeyse tuzsuz yemek yiyorum, bol su içiyorum.
Sen kendinle hep barışık mıydın? Yoksa pek çok kadında olduğu gibi zaman içerisinde mi bunu öğrendin?

- Kusurmuş gibi gelen şeyler zamanla senin karakteristik yanlarını oluşturan farklılıklar halini alıyor. Büyüme çağında ya da dış görüntünün tam oturmadığı yaşlarda, kendindeki farklılıkları daha fark edemeden deneysel evrimler geçirmek çoğumuzun başına gelen bir şey (gülüyor). Ama “doğal”ın en güzel olduğu sırrına varmak, doğal görüntüyü sevmek zamanla oluyor. Ben şu an en iyi hissettiğim halimdeyim.

SAHNEYE HER ÇIKTIĞIMDA KENDİMLE YENİDEN TANIŞIYORUM

Pek çok kişi seni çok seksi buluyor ama ilk tanışmada gayet mahcup bir ifaden var. Enteresan bir çelişki değil mi bu?

- (Gülüyor) Evet biraz utangacımdır aslında. Bu, üzerimden hiç atamadığım bir şey. İyice yakınlaştıktan, güven ortamı oluştuktan sonra daha rahat olabiliyorum ve o utangaçlık kalkıyor. Hatta o ortamlarda eğlenceli olduğum söylenir. Ama sahneye çıktığımda ben zaten kendimi tanıyamıyorum. Bambaşka bir dünya o. Her seferinde, “Merhaba ben Gülşen” diyerek yeniden tanışıyorum kendimle (gülüyor).

Kariyerinde her şey yolunda. Peki çocuk sahibi olma hayalleri kuruyor musun?

- (Gülüyor) Geçmiyor galiba henüz. Kısmet. Yaparsam da en verimli olabileceğim, bu büyük sorumluluğu tam olarak yerine getirebileceğim bir zamanda olur.

Kaynak:Hürriyet