‘şiddet Ve Toplumsal Şiddet’

‘şiddet Ve Toplumsal Şiddet’

Gaziantep H Tipi Ceza İnfaz Kurumu mahkumlarına yönelik ‘Şiddet ve Toplumsal Şiddet’ konulu seminer düzenlendi.
Gaziantep H Tipi Ceza İnfaz Kurumu, hükümlü ve tutuklulara yönelik gerçekleştirilen sosyal, kültürel ve eğitsel faaliyetler kapsamında farklı alanlarda kendi alanlarında uzman kişilerden destek alarak gerçekleştirdiği seminer programlarına devam ediyor. Cezaevindeki mahkumlara yönelik olarak ‘Şiddet ve Toplumsal Şiddet’ konulu seminer verildi.
‘Şiddet ve Toplumsal Şiddet’ konulu semineri Gaziantep Halk Sağlığı Müdürlüğü Ruh Sağlığı Programları Tütün ve Diğer Bağımlılık Yapıcı Maddeler Şubesi’nde görevli Sosyolog Mustafa Çepik verdi.
Sosyolog Mustafa Çepik, ‘Şiddet ve Toplumsal Şiddet’ konusuna ilişkin şunları söyledi:
“Şiddet veya yeğinlik, temel dürtü ve varoluş gereği savunma veya karşı savunma harici daha çok insanlarda ve topluluk halinde yaşayan hayvanlarda grup içi otorite sağlamak için diğerinin varlığını tehdit unsuru görmek ve onu bu konuda denemek daha doğrusu sindirmek için karşı tarafa uygulanılan zarar vermeye yönelik psikolojik davranış türüdür.
Bir toplumda şiddet davranışı ne ölçüde normalleşirse o ölçüde öğrenilir ve yaygınlaşır. Yapısal nedenlere dayalı açıklamalar, yoksulluğun ve olanaksızlıkların insanları kanuni olmayan yollardan isteklerine ulaşmaya ittiği temel tezine dayanmaktadır. İlişkisel yaklaşım ise şiddetin bir dizi tahriksel davranış ve sözler sonucunda diğer insanlarla etkileşim sırasında ortaya çıktığını öne sürmektedir. Burada yine sosyal öğrenmenin etkisi vurgulanır. Ekonomik yaklaşım, kişilerin şiddet davranışlarını bir çeşit pragmatik hesaplarla tercih ettiği savına dayanmakta, yani kişinin yapacağı davranışın, kendisine kâr sağlayacağını düşündüğü için bu tip davranışı tercih ettiğini iddia etmektedir. Şiddet olgusuna sosyolojik kuramlar açısından bakıldığında şiddet ile ekonomik eşitsizlikler, alt-kültürel değerler; ataerkil yapı, cesaret, erkeklik, namus, şeref, öç almaya yönelik vurgular vs. sosyal dışlanma gibi birtakım toplumsal parametreler arasında bir sebep sonuç ilişkisi kurulduğu anlaşılmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında, birlikte yaşama ve saygı kültürünün yüzyıllardır hâkim olduğu Anadolu toprağında, bütünüyle şiddet üreten bir toplumsal yapıdan söz etmek mümkün değildir. Aksine kardeşlik ve hoşgörü ile yoğrulmuş insan ilişkilerinin, oluşabilecek şiddet olaylarını da tolere edebilecek nitelikte olduğunu gösteren tarihsel tecrübeler çoğunluktadır. Ancak toplumsal yapı içerisinde şiddet davranışlarını onaylayan birtakım yaklaşımlar, gerek ataerkil geleneğin bir yansıması, gerekse Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana tarihsel anlamda içinden geçilen ekonomik, sosyal ve siyasal krizlerin etkileri sonucu şiddet eğilimleri kimi zaman artan bir seyirle varlığını sürekli korumaktadır. Buna bir de, modernleşme sürecinde yaşanan sıkıntılar, sosyal politikalardaki eksiklikler, televizyon, medya ve internet gibi faktörlerin de etkisi eklenince, şiddet olaylarında ciddi artışlar gözlenmesi kaçınılmaz olmaktadır. Dahası sosyal patlamaların yaşandığı anomi ortamları toplumsal şiddetin yıkıcı ve öldürücü boyutlara ulaşmasına zemin hazırlamıştır. Yine çarpık kentleşmenin doğurduğu sıkıntılar, göç, işsizlik, yoksulluk, aile kurumunun fonksiyonunu yitirmesi sonucu gençlerin sosyalleşme sürecinde yaşadığı sorunlar ülkemizde toplumsal şiddetin artmasının nedenleri arasında sayılabilir. Toplumların özellikle siyasal olarak yeniden yapılandırıldığı geçiş dönemlerinde oluşan kaygı ve belirsizlik duygularının toplumsal şiddeti artırdığı bir gerçektir.”