Sanem Çelik '' Türkiye'den gittim çünkü...''

Sanem Çelik '' Türkiye'den gittim çünkü...''

Bir dönemin fenomen dizisi ‘Aliye’yle kariyerinin zirvesindeyken ani bir kararla Amerika’ya yerleşip uzun süredir orada yaşayan Sanem Çelik, ‘Filler ve Çimen’den yıllar sonra yine bir Derviş Zaim filmi ‘Balık’la sahalara döndü.

Çelik, “Seçici görünüyorum, doğrudur. Oysa oynamayı öyle özlüyorum ki. Seyircim beni kalben bilir, zaten bu yüzden anlar” diyor.

Kariyerinizin en iyi filmi olarak gördüğüm ‘Filler ve Çimen’in yönetmeninden yıllar sonra teklif gelinse insan gözü kapalı ‘Evet’ der diye düşünüyorum. Yıllar sonra yeniden Derviş Zaim’le çalışmak heyecan verici olsa gerek… Sizin de böyle bir hissiniz var mıydı? Yoksa ben senaryoya bakarım mı dersiniz?

Söz konusu Derviş Zaim ise elbette ki “evet" denmeyecek bir senaryo okumayacağımı biliyordum, yine de okunmamış bir senaryo için onay vermeyi ne Derviş Bey ne de ben profesyonelce bulurum ki, bir oyuncu civa değildir her kılığa girme becerisini gösteremez.

51. Altın Portakal’da yarışacak ‘Balık’ın senaryosunda sizi en çok etkileyen ne oldu?

Baştan sona akıcı kurgusu, müthiş anlatımı gücü ve hikayesi, çağdaş, üstelik inişli çıkışlı, güldüren, ağlatan, öğreten, hatırlatan, bu doğa-insan ilişkisi yaratımından etkilenmemek mümkün değildi.

İnsanın doğayla ilişkisi meselesi sizin de kafanızı meşgul eden bir şey midir? Bu en büyük küresel meseleyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Hem de nasıl! İnsanın kendisinin de doğa olduğunu hatırlaması için öncelikle kendini tanımasının önemli olduğunu söyleyip dururum. Kişi kendini tanırsa, kendisiyle barışır. Böylece çevresindeki her şeyi tanır ve saygısı, sevgisi anlayışı artar. Hal böyleyken karıncayı bile incitmek fazlasıyla zor olur. Çünkü ego artık dengesini bulmuştur, kişiyi kontrol edemez.

Kasabalı bir kadını oynamak tedirgin etti mi sizi yoksa aksine daha da mı heyecanlandırdı?

Amerika’dan geldim film için. Başka bir dil, başka bir kültürden. Tedirginlikten ziyade uzun zamandır sinema kamerasının önüne geçmediğimden dolayı pek bir heyecanlıydım doğrusu.

Role hazırlanırken canlandırdığınız karaktere benzer kadınları gözlemleme gibi bir çabaya girdiniz mi yoksa tek yol göstericiniz senaryo ve yönetmenin söyledikleri miydi?

Bir haftada toparlanıp ABD’den Bursa’ya indim ve kendimi Filiz rolünün içinde buldum desem, içgüdülerim ve yönetmenime teslim olduğum anlamına gelir sanırım.

Yıllar sonra Derviş Zaim’le çalışmak nasıl bir deneyimdi? ‘Filler ve Çimen’deki set koşulları ile Derviş Zaim’i ‘Balık’takilerle kıyasladığınızda nasıl bir tablo çıkıyor ortaya?

Yepyeni bir yönetim şekli, çekim süreciydi. Gençler setin büyük bir bölümünü oluşturuyordu. Güleryüzlü bir takım ruhu, haraketlilik, merak, yeniye açıklık, bilgi, paylaşım gibi gelişmenin ana faktörleri bir arada olunca Türk sinemasının gelişmekte olduğunu sevinçle gözlemledim, bunca yıllık oyunculuk geçmişime bakacak olursam. Derviş Bey’in arayışın bütün sınırlarını zorladığını yüreğimle hissettim. Akışın böylesi beni de karakteri yaratırken hep farklı sularda seyirtti. Sürprizlerle doluydu ve yine çok şey öğrendim, yine bir Zaim setinde. Türk sinemasına katkıları ile Derviş Bey’e teşekkürlerim bir borçtur.

Çok popular ‘Aliye’ dizisinden sonra kariyerinizin zirvesinde olduğunuz bir dönemde para pul, şan şöhret her şeyi bir kenara bırakıp Amerika’ya gittiniz ve uzunca bir süre orada kaldınız? Bugünden bakınca o sıkışmışlığı nasıl tarif edersiniz?

Hiçbir şeyi bir yere bırakarak hiçbir yere gitmedim. Daima benleydim ve dünya beni bekliyordu. Bekliyor da hala, daha gezilecek çok yer var. Yenilenmek, öğrenmek bazılarımız için bir odanın penceresinden olmuyor. Yenilenmezsek gelişemeyiz. Ben bu dünyaya yerimde saymaya gelmediğimi hep biliyordum. Hayal ettim, planladım ve gerçekleştirdim. Hiçbir şey emeksiz olmuyor. Dilerim kendi seçimlerimle kimseye ayıp etmiyor, canınızı yakmıyorumdur.

Yine bugünden bakınca Amerika deneyiminizin size neler kattığını anlatır mısınız?

Yeni bir lisan, yeni bir dünya görüşü. İnsan haklarının önemi. Eşitlik, yargısızlık ve sayesinde insanın gelişme sürecinin değeri. Bilgiye kolay erişim ve isteklerini gerçekleştirme olanaklarının sunuluş biçiminin insan olmaya katkıları.

Şöhretin zirvesini de gördünüz. Sokakta sizi kimsenin tanımadığı deneyimi de yaşadınız. İkisini de deneyimlemiş biri olarak neler söylersiniz?

İkisine de doyum olmuyor. ABD’de Hollywood’daki oyunculuk koşullarını zorlamak gibi bir çabaya da girişmediniz bildiğim kadarıyla. Ama gözlemleriniz olmuştur…

Sinema Amerika’da kişilik problemi olmaktan çoktan çıkmış, kendi başına yol alıp gelişmekten kendini alıkoyamayan bir ortaklık. Ego elbette ki var ama emekleri karşılıksız bırakmaya izin vermiyor.

ABD’den döndükten sonra Türkiye’deki sinema ve dizi ortamıyla ilgili gözlemleriniz ne oldu? Değişim iyi yönde mi? Yoksa daha da mı agresifleşti? Karınca karanınca, imkan oldukça, izin verildikçe diyeyim... Döndükten sonra rol aldığınız diziler iyi işlerdi ama maalesef tutmadı. Biraz da şans bu işler. Bu sizde bir tedirginliğe yol açıyor mu?

Başarı başarısızlıktan daha yüksek değerlerde bu ülkede. Bu yüzden az başarı çok başarısızlık doğal bizde. Ürkecek bir şey yok. Üzelecek şeyler var ki üzülmek de sadece yerinde saydırır, buna da hiç ihtiyacımız yok şükürler olsun. Cümlesi olanı yok edelim, kimseyi uykusundan etmeyelim.

Türkiye’nin iyi oyucularından biri olarak çok az işte görüyoruz sizi? Çok mu seçicisiniz?

Seçici görünüyorum, doğrudur. Asıl olan kendimi ifade edebileceğim bir sanatı aramamdan, bana yakın olanı anlamamdan kaynaklanıyor. Bu yüzden biraz uzak kalıyorum. Oysa öyle yakınım, oynamayı öyle özlüyorum ki. Seyircim beni kalben bilir, zaten bu yüzden anlar. Olmamam istemediğimden değil, aksine cok istediğimden. Gelen tekliflerin benimle de tutabileceğine iç güdülerim anlam veremiyor. Kendi bildiğimi sandıklarımı arıyorum ki seyircime seslenirken dimdik durabileyim.

Basından takip ettiğim kadarıyla resim işini epey ilerlettiniz. Ne tarz resimler yapıyorsunuz? Sergilemeyi düşünüyor musunuz? Yaptığınız resimleri saklıyor musunuz? Yoksa arkadaşlarınıza mı hediye ediyorsunuz?

Resim oynayamadığım zamanlarda ilaç benim için. İnsanın kanında yaratı varsa bir yerden kendini ifade edemediğinde yaralar açılıyor içinde. Üstelik durmadan kanıyorlar. Bu demek istediğimi Türk olan sanatçı boğazında bir yumru ile anlamıştır şüphesizim. Sergi açmak, en azından seyircime resimlerimle ulaşmak istiyorum. Ancak acele işe şeytan da karışsın istemiyorum. Size ulaşmak için durmadığımı bilin isterim ama her şeyin bir zamanı var gerçekten.

Resimde en sevdiğiniz sanatçıları sorsam?

Van Gogh daima birinci sıradadır benim için. Resim dünyasına merakım başladığından beri dünyayı dolaşırken en sevdiğim şey müze gezmek. Van Gogh hep bir numara. Diğerleri aklıma geldikçe Rothko, Basquiat, Turner, O’keeffe, Still, Monet…. Bitmez…

Film, dizi ya da başka bir şey… Yeni neler var?

Ben hayatın getirdiği sürprizleri severim. Şaşırmak hayatla yüzyüze gelmenin, bilgiyle karşılaştığını anlamanın bir yoludur. Çok da heyecan vericidir üstelik. Bu yüzden seyrine bırakalım sürpriz olsun bazı şeyler…

Sanem Çelik’in başrolünde oynadığı ‘Balık’, ulusal yarışma bölümüne seçildiği 51. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ardından 17 Ekim’de gösterime girecek.