FUTBOL, TUTKU VE BARBARLIK

       Futbol barbarlıktır. İnsanlar bu cümleyi kurarken geçmişteki ve günümüzdeki savaşlardan, yoksulluktan, kölelikten, iki yüzlü siyasetçilerden, her türlü sömürüden, para için hiçe sayılan canlardan haberdar değiller mi acaba diye soruyorum kendi kendime. Barbarlık arayan bu konulara bir baksın derim; eminim ki çok daha fazlasını bulabilirsiniz. Yoksa bu cümleyi kurunca kendilerini daha elit bir tabakaya ait hissedip bundan tatmin mi oluyorlar bilmiyorum. Bana kalırsa izlediği ve keyif aldığı şeyi bir statü aracı olarak gören insanların futbol hakkındaki görüşlerini çok da ciddiye almaya gerek yok, özellikle de hiç tatmadığı duygu ve heyecanları küçümsemek konusunda fazlaca cüretkarlarsa. O yüzden merak edenlere kısaca açıklayalım futbol barbarlık değildir. Futbol bir spordur, futbol bir gösteri sanatıdır, futbol bir tutkudur. Bütün bu sınıf çatışması, din kavgası, siyasal fikir ayrılıklarının olduğu; insanların robot gibi çalışıp, eğlenmeye hatta dinlenmeye vakit bulamadığı ve insan gibi yaşama hakkının olmadığı günümüzde, futbol insan gibi yaşamımızı sağlamasa da insan gibi hissetmemizi sağlayan bir renktir. Sahada yirmi iki, tribünlerde binlerce ve televizyon karşısında milyonlarca insan bir süreliğine her şeyi unutur, dertlerini bir kenara bırakır ve anın heyecanına kendini bırakır. İnsanlar bu sürede deliler gibi sevinir ya da çocuklar gibi ağlayabilir. Kısaca futbol bizi sözde modern hayattan kaçırıp gerçek insani duygularımıza ulaştıran bir araçtır. Heyecanlanmayı, sevinmeyi ve omuz omuza vermeyi unutmuş insanlara bir ilaçtır.
   

        Takım elbiseli patron bir ağabey pek de zengin biri mesela diğer tarafta da kirli tulumuyla gece mesaisinden çıkan bir genç kardeş; ikisinin de gönlünde aynı takımın aşkı var. O takımın attığı gollerle yerlerinden fırlamış, sesleri kısılana kadar bağırıp sevinmişler. Takımları maçı kaybettiğinde belki de ağlamışlar, geceleri uyku tutmamış. Tribünde yan yana denk gelmişler. Bir gol sonrasında birbirlerini hiç tanımadan; ne iş yapar, ne kadar parası vardır hiç düşünmeden tüm güçleriyle birbirlerine sarılmışlar. Bu iki insanın birlikte aynı duyguları hissedip, birbirlerine bu kadar yakın olabilecekleri tek yerdir futbol. Günümüzdeki bunca eşitsizliği ve sınıf farkını bize bir süreliğine de olsa unutturan yerdir tribün. Bu duyguları yaşamayan, robot olmayı kabullenen ve derdi dünyadan kopup uzaya gitmek olan bazıları bu anlayamadıkları duyguları eleştiredursun; onlar uzayda yazılım yaparken ve hiçbir şey hissetmezlerken biz bir gol sonrası yerimizden fırlayıp, çığlık çığlığa sevinip, bir saniyeliğine bütün dertlerimizi unutup yanımızdaki dostumuza veya hiç tanımadığımız insanlara sarılmaya devam edeceğiz.

     

         Futbol kimileri tarafından pek bir avam görüldüğü için aslında ne kadar yüce bir kültür olduğu ve içinde ne kadar kuvvetli hikayeler barındırdığı biraz göz ardı edilir. Futbolu sadece kavga gürültüden ibaret zannedenler bilmeyebilirler mesela futbolun bir topluma barış ve huzur getirebileceğini. Kısaca gerçek bir hikaye anlatayım. Fildişi Sahili'nde 1990'ların sonunda ülkenin çokça göç alması ile etnik ve dini iç çatışmalar başlamıştır. Ülke kuzey ve güney olarak ikiye ayrılmış ve iç savaş sürmektedir. Ülke bu haldeyken 2005 yılında bir dünya kupası eleme maçında Fildişi Sahili milli takımı oyuncuları Sudan'ı yenmiş ve soyunma odasında Kamerun maçından gelecek sonucu büyük bir heyecanla beklemektedirler. Bu maçtan çıkacak sonuç Fildişi Sahili'ni tarihinde ilk defa dünya kupasına götürebilir. Tüm oyuncuların kulağı radyodayken son dakikada Kamerun'un kaçırdığı penaltı ile dünya kupasına ilk defa gidecek olan Fildişi Sahili oyuncuları müthiş bir coşkuyla sevinmeye başlar. Bu sırada tüm kameralar yıldız futbolcu Didier Drogba ve takım arkadaşlarını çekerken Didier Drogba mikrofonu eline alır ve televizyonları başında bu anı izleyen bütün Fildişi Sahili halkına seslenir. “Fildişi Sahili’nden bayanlar ve baylar, ülkenin kuzeyinden, güneyinden, merkezinden ve batısından herkes… Bugün bütün Fildişi Sahilliler olarak bir arada olup ortak bir amaç uğruna çalışabileceğimizi gösterdik. Kutlamaların bütün ülkeyi birleştireceğine söz vermiştik, bugün dizlerimizin üstünde size yalvarıyoruz. Afrika’da bu kadar çok zenginliğe sahip bir ülke savaşmamalı. Lütfen silahlarınızı bırakın ve demokratik seçimler yapın. Her şey çok daha iyi olacak.” Didier Drogba'nın bu konuşmasından sonrası ülkede iç savaş hiç olmadığı kadar durgun bir hale geldi. Bugüne kadar ülkedeki siyasetçilerin yapamadığını veya barış istemedikleri için bilerek yapmadıklarını bir futbolcu yaptı ve halkına bir nebze de olsa barış armağan etti. Bu sebepledir ki boşuna denmez ''Futbol, futboldan fazlasıdır.''  Mesela günümüzde para ve güç her şeyin önüne geçmişken sadakat ve onur bazıları tarafından unutulmuşken şöyle bir hikayeden de bahsedelim; bundan yıllar önce 2. Dünya Savaşı sırasında Naziler Kiev şehrini işgal etmişti. O dönem işgal atındaki coğrafyanın futbol takımları dağılmış ve futbolcular başka türlü işlerle uğraşmaya başlamıştı. 1942'de sekiz tane eski Dinamo Kiev futbolcusu ve üç tane eski Lokomotiv Moskova futbolcusu toplanarak ''Start'' isimli bir takım kurulmuştur ki bu takımın yedek futbolcusu bile yoktur. ''Start'' takımı işgal birliklerinin futbol takımları ile müsabakalara çıktı ve hepsinden de galip geldiler. Bu durum Nazi birliklerini oldukça kızdırdı ve yenilmez imajları zedelendiğinden durumu toparlamak için ''Start'' takımı ile Almanlar'ın yenilmez takımı ''Flakfel'' arasında bir maç düzenlediler ancak ''Start'' takımı bu maçı da 5-1 kazandı. Ardından Alman yetkililer, ordunun moralinin bozulmaması ve şehirde ayaklanma olmaması için üç gün sonra rövanş oynamak istedi. Tabi maçtan önce ''Start'' takımı futbolcuları tehdit edildi ve maçı bu sefer de kazanırlarsa sonucu hepsi için ölüm olacaktı. Maç günü sahada Nazi işgali vardı. Tribünler, saha içi asker dolu, hakem bile Nazi subayı. Maç öncesi Rus futbolcuların seremonide Nazi selamı vermesi istenmiş olmasına rağmen futbolcular bunu gerçekleştirmedi ve ardından tüm tehditlere rağmen canları pahasına onurlarını ve ülkelerine olan sadakatlerini korudular ve bu maçı da kazandılar. Futbolun içinde bunlar gibi daha bir dolu hikaye var ama bu hikayeler bu tutkuyu hissedenler için tabi, futbolu barbarlıkla suçlayanlar ve bu tutkuyu küçümseyenler integral soru bankasında hayatın gerçeklerini bulmaya çalışabilirler.  Ama bana kalırsa futbol hayat kadar gerçektir. Ünlü futbolcu ve aynı zamanda bir sanatçı olan Eric Cantona'nın da dediği gibi "Yakında bilim, hücrelerin yaşlanmasını yavaşlatmakla kalmayacak, hücreleri hücrelere sabitleyecek ve böylece ebedi hale geleceğiz. Sadece savaşlar, suçlar ve kazalar bizi öldürecek. Fakat ne yazık ki suçlar ve savaşlar çoğalacak. Futbolu seviyorum" 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp KORHAN Arşivi

SPOR

06 Aralık 2022 Salı 22:10