Başbakan Davutoğlu Davos’ta Konuştu

Başbakan Davutoğlu Davos’ta Konuştu

DAVOS (İHA) – Başbakan Ahmet Davutoğlu, “İnsanlık tarihine bakacak olursak yeni bir ortak tarih algısına ihtiyacımız söz konusu. Ekonomik, politik ve kültürel anlamda yeni bir dünya düzenine, katılımcı bir dünya düzenine ihtiyacımız var” dedi.
2009 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e ‘One Minute’ çıkışından 6 yıl sonra Türkiye Davos’a başbakan düzeyinde katıldı. Davutoğlu, İsviçre’nin Davos kasabasındaki Dünya Ekonomik Forumu Yıllık Toplantıları kapsamında düzenlenen "Türkiye’nin G-20 Vizyonu" başlıklı özel oturum konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu konuşmasında foruma G-20 Başkanı olarak katıldığını belirterek, “Bu yıl burada sadece Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak değil aynı zamanda G-20 başkanı olarak yer alıyorum. Son 25 yıl içerisinde Soğuk Savaş sonrasında 1991’deki jeopolitik dönüşümden sonra Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte bir güvenlik travması söz konusu oldu. Burada 11 Eylül önemli bir milat olarak karşımıza çıktı. Bunun sonrasında ekonomik krizler ve Arap Baharı süreci Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki krizler bütün bunlara baktığımızda birbirleriyle etkileşim içerisinde olan konular. Günlük politikayla ve günlük konularla ilgili. Hiçbir konu birbirinden ayrı olarak düşünülemez. Hiçbir grup ve hiçbir ülke de bu süreçten ayrı düşünülemez. İnsanlık tarihine bakacak olursak yeni bir ortak tarih algısına ihtiyacımız söz konusu. Ekonomik, politik ve kültürel anlamda yeni bir dünya düzenine, katılımcı bir dünya düzenine ihtiyacımız var. Bu 25 yıl içerisinde en başarılı ve önemli organizasyonlardan birisi kapsayıcılık ve etkinlik bağlamında G-20’dir. G-20 bir kriz yönetim mekanizması olarak ortaya çıktı finansal sektörle ilgili olarak. Ancak çok sağlıklı bir geçiş süreciyle birlikte şimdi G-20 sadece bir kriz yönetişim mekanizması değil, aynı zamanda çok etkin bir politik ve politika danışma platformu. Burada finansal kriz bilindiği üzere 2008’den bu yana krize dönüştü ve ekonomik krizler de sosyal krizlere dönüştü. Birçok ülkede siyasi krizlerle karşı karşıyayız. İstikrarsızlıklar söz konusu ve siyasi marjinalleşmenin yükselmesi söz konusu. Bu sürecin bir şekilde karşımızda olduğu açık. Sadece finansal konuların ele alınması değil, bu entegre haldeki sorunların ne şekilde ele alınmasının önemi çok açık. Finansal krizler yapılarla çözümü söz konusu” dedi.
“2015 YILINDAKİ TÜRKİYE LİDERLİĞİ 3 BOYUT DAHİLİNDE TEŞKİL EDİLECEK”
Başbakan Davutoğlu, bütün bu farklı yaklaşımların bir araya getirilmesi gerektiğini kaydederek, “G-20 bu bağlamda bir koordinasyon platformunu temsil etmekte. G-20 en fazla kalkınmakta olan ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki bir araya gelme imkanı olarak ele alınabilir. Daha fazla kapsayıcılık söz konusu olabilir. G-20 dünya nüfusunun üçte ikisini temsil etmekte ve ekonominin en etkin yönünü temsil etmekte. G-20 sadece resmi bir yapı olarak ele alınabilir fakat bu bazen dezavantaj olabilir ama bu yapının gayriresmi yapısı da çok avantaj sağlayıcı unsur olarak ele alınabilir. Çünkü burada hem konular koordinasyonla yapılabilmekte hem de farklı bağlamlarda bir araya gelinebilmekte. Küresel ekonomiye bakılacak olunursa bugün ekonomik iyileşme yavaş gerçekleşmekte ve işsizlik rakamları yüksek oranlarda devam etmekte. Aynı zamanda uzun soluklu yapısal bir sorun olarak ortada. Siyasi istikrarı da tabi ki bu olumsuz bir şekilde desteklemekte. Sosyal riskleri de olumsuz bir şekilde etkilemekte. 2015 yılında bazı belirsizlikler söz konusu olabilir. Yine Avrupa’daki gelişmeleri yakından takip etmekteyiz. Ve bununla birlikte varlıkların fiyat ve artışlarını yakın bir şekilde takip etmekteyiz. Bütün bunlara bakacak olursak olası zorlukları engelleyebilmek açısından koordinasyon içerisinde olmamız gerekmektedir. Sadece 2015 için değil, önümüzdeki on yıllarda da bu koordinasyonun güçlü bir şekilde devam etmesi gerekmekte. 2015 yılındaki Türkiye liderliği 3 boyut dahilinde teşkil edilecek. Uygulama, kapsayıcılık ve yatırım. Hem G-20 bağlamında hem de dünyadaki tüm konularla ilgili olarak. Burada Türkiye’nin etki alanı G-20 toplantılarının kararlarının ne şekilde daha kapsayıcı olacağı ve G-20 üyesi olmayan üyelere ne şekilde daha kolay bir şekilde ulaşılabilir bunlara bakacağız” açıklamalarını yaptı.
“EKONOMİDE KADINLARIN DAHA FAZLA GÖRÜNÜR OLMASI KONUSUNA AĞIRLIK VERECEĞİZ”
Davutoğlu, G-20’nin sadece dünya ekonomisi açısından elitler grubu şeklinde değil bunun olabildiğince kapsayıcı şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini belirterek, “En az gelişmiş ülkelerin de bu görüş alış verişinde kapsayıcı bir şekilde içinde olması gerekmektedir. Bu ülkelerin, dünyadaki zorluk içerisinde olan bölgelerin, bu zorluk nedir. Gıda güvenliği ile başlayabiliriz. Burada biz bu kurulların da G-20 zirvesi bağlamında tarım bakanları çerçevesinde ne şeklinde bu zorlukları ne şekilde minimize edebiliriz buna bakacağız. Gıda güvenliğinin sağlanması, gıda israfının engellenmesi mümkün olabilir. G-20 bakanları çerçevesinde bu konular ele alınacak. Bununla birlikte dünyada gördüğümüz ve kapsayıcılığın önemli olacağı kadın erkek eşitliği ile ilgili olarak kapanması gereken bir ara söz konusu kadın erkek eşitliğinde. Ekonomide kadınların daha fazla görünür olması konusuna ağırlık vereceğiz. Burada bizim çabalarımız çerçevesinde işsizliğin azaltılması konusunda, eşitsizliğin ortadan kaldırılması sadece kadın erkek arasında değil aynı zamanda sosyal tutarlılık açısından, sosyal barış açısından ve ekonomik iyileşme açısından bu durumun iyi hale getirilmesi çok çok önemli” dedi.
“Genç nüfusun işsizliği ile ilgili olarak zorluğun yüksek olduğu ülkelerde sosyal uyumla ilgili önemli sorunlar yaşanabilmekte. Bu konunun üzerine eğileceğiz” diyen Davutoğlu, şunları söyledi:
“Dünyadaki genç işsiz oranı yüksek düzeylerde ve bu durum bizler için öncelik halinde olacak. Bir başka önemli konu da uluslararası ekonomi bağlamında gündeme getireceğimiz, küçük ve orta ölçekli işletmelerin ekonomiye daha fazla entegre olması konusu olacaktır. Ekonomi açısından daha fazla ekonominin adil bir şekilde insanlara ekonomik reform ulaştırılması anlamında hem ulusal anlamda hem de uluslararası anlamda ulaştırılması orta ve küçük işletmelerin güçlendirilmesiyle daha kolay bir şekilde gerçekleştirilebilir. Türkiye’nin bu yıl içerisinde gündemde olacağı ve gündemde tutacağı konulardan bir tanesi de küçük ve orta ölçekli işletmelerin güçlendirilmesi olacak. Ekonomik büyüme ve sosyal istikrarsızlıkların engellenmesi açısından da önemli olacaktır. Prensipleri 3’e ayırmıştık. Prensiplerden ikincisi de uygulama olacaktır. Uygulama açısından esnek bir platform olduğunu ifade ettik ve burada güven unsurunun güçlendirilmesine eğileceğiz. Hem iç konularda hem de uluslararası anlamda bu konular ele alınırken güven unsurunun önemini ortaya koyacağız ki burada güvenin oluşturulması konusunda da uygulamaların gerçekleştirilmesi ve uygulamaların takibi konusuna eğileceğiz. Brisbane’da gerçekleştirilen son G-20 zirvede de bu konuda bazı hedefler ortaya konuldu ve küresel ekonomiye katkısı olacak, milyonlarca kişinin de iş imkanlarına erişmesini sağlayacak, yine refahın farklı kesimlere ulaşmasını sağlayacak bu güven unsurunun oluşturulması önemli bir unsur olacak. Bu hedefler çerçevesinde, 2018 yılına değin ulaşılması gereken hedefler çerçevesinde bu sürecin takip edilmesi konusu gündemimizde olacak.”
“TÜRKİYE ÖNEMLİ BİR GEÇİŞ ÜLKESİ”
Yatırımların üçüncü bir unsur olduğunu bildiren Davutoğlu, “Yatırım bilindiği üzere büyüme konusunda birinci unsur ve alt yapı çalışmaları açısından yatırımların güçlendirilmesi gerekmekte. Küresel anlamda yatırımların imkan olması açısından yatırımların güçlendirilmesi konusu ve orta vadeli mali programlar çerçevesinde hükümetlerin burada mobilize edilebileceği potansiyeller söz konusu ve bizler burada bazı alternatif unsular ortaya koyarak finansal unsurların çeşitlenmesi konusunda fikirlerimizi ortaya koyacağız, farklı araçlarla yatırım imkanlarının güçlendirilmesi konusunda. Bu yatırımların arttırılması konusunda da ticaret konusu ve enerji konusuyla ilgili olarak yatırım imkanlarının güçlendirilmesi konusuna bakacağız. Ticaret anlamında çok taraflı ve daha etkin bir şekilde işleyen iki taraflı bölgesel ve çoğulcu bir yaklaşımla ortaya konulabilecek kolaylaştırma imkanlarının ortaya konulması hedefimiz olacak. Türkiye ekonomisinden bakacak olursak bizler Avrupa Birliği ile geçtiğimiz hafta Brüksel’deydik ve Türkiye ile AB arasında gümrük birliği ile ilgili olarak ABD ve AB arasında yapılması sürecinde olan anlaşma bağlamında Türkiye’nin AB gümrük anlaşması çerçevesinde şayet AB 3. taraflarla anlaşma yapılması ve bunun Türkiye’yi kapsamaması halinde bunun Türkiye ile AB arasındaki mevcut anlaşmaların ihlali olacağı çerçevesinde görüş alışverişimiz oldu. Bu çerçevede çok taraflı anlaşmaların güçlendirilmesi konusunda girişimlerimiz olacak küresel ticaretin güçlendirilmesi açısından. Bir başka unsur enerji açısından da Türkiye önemli bir geçiş ülkesi ve Avustralya’da G-20 zirvesinde enerji işbirliği konusunda alınmış olunan kararlar takip edilecek. Hedefimiz ise enerjiye ulaşım konusunda daha fazla yatırım olması için, enerji konusunda, daha iyi bir enerji politikası çerçevesi olması gerekmekte. Sahra Altı Afrika’sına enerjinin ulaştırılması konusunda, orada çok sayıda insanın enerjiye ulaşımı, elektriğe ulaşımı söz konusu değil. Bunun çözülmesi gerekmekte, adalet üzere inşa edilmiş bir ekonomi bağlamında. Aynı zamanda da enerjinin ulaştırılmasının yaygınlaştırılması açısından önemli. Araştırmalar enerjinin herkese ulaşması açısından 66 trilyon doların gerekli olduğunu ortaya koydu. Bu açıdan bakılacak olursa Enerji Bakanlarımız bütün bu konuları ele almaya devam edecek” dedi.
“PROJELERİMİZİ İNSANLIĞIN GELECEĞİ ÜZERİNE ODAKLAMAMIZ GEREKMEKTE”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, bir diğer unsurun çevre olduğunu belirterek şunları kaydetti:
“3. unsur da çevreydi. Bu çevre konusunda, çevre sorunlarının çözümü konusunda Türkiye ortaya konulmuş olan uluslararası çalışmalar, uluslararası imzalar çerçevesinde bu süreçlerin takipçisi olacak ve şundan eminiz ki küresel olarak gezegenimiz yeni bir ortak, güçlü bir mesaja ihtiyaç söz konusu. Ne şekilde sürece yaklaştığımızı göstermek için bir anekdotu paylaşmak istiyorum, küresel durumlara ve iklim değişikliği ile ilgili olarak. Bir kaç yıl önce iklim değişikliği ile ilgili olarak BM bağlamında New York’ta Dışişleri Bakanları çerçevesinde bir toplantıdaydım. Ulusal pozisyonlar ile ilgili olarak bazı açıklamalar söz konusuydu, bana sıra geldiğinde odadaki atmosferi değiştirmek istedim ve şunu ifade ettim. Ben metinden ulusal olarak konumumuzu okumadan önce, şunu ifade etmek istiyorum dedim. Biz bütün konularda devletlerimizin Dışişleri Bakanı olarak konuşuruz ama konu iklim ile ilgili konulara geldiğinde Dışişleri Bakanları olarak değil bütün insanların bakanları olarak konuşmamız gerektiğini ifade ettim. Çünkü burada varoluşsal bir durum söz konusu ve ontolojik varoluşsal durum gerçekleştirilemezse bizim Dışişleri Bakanları olarak konuşmamızın da bir anlamı olamayacaktır ve burada bizler burada G-20 olarak bütün liderleri, hepimizi hızlı bir şekilde hareket etmeye çağıracağız. Bizler insanlığın ekonomik bakanları olarak burada sadece liderler olarak değil, ulusal devletlerimizin liderleri olarak değil, ticaretten, ekonomiden ve iklimsel sorunlardan sorumlu bakanlar olarak bu sorumluluğu hissedersek eğer yeni bir süreç başlatmamız gerekmekte ve paradigma değişimi ortaya koymamız gerekmekte. Biz burada projelerimizi insanlığın geleceği üzerine odaklamamız gerekmekte. İnsanlığın geleceğine ve Türkiye’nin 2015 liderliğinde biz bu sorunların çözülmesi anlamında bekleyen sorunların çözülmesi anlamında güçlü bir irada ortaya koymaya çalışacağız.”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, gündemdeki sorunlar ve engellerine dair gelen soruya, “Ekonomik bir platformdayız ancak ana engel olarak ben bunu Avustralya’da da ifade ettim. Jeopolitik sorunlardır. Farklı ülkelerde farklı sorunlar, krizler söz konusu ve bu sorunlar daha iyi bir entegre ve iletişimi engellemekte. Örneğin, Ukrayna’daki kriz. Burada Poroşenko ile görüştük. Burada çok farklı bir psikoloji, çok farklı bir atmosfer söz konusu. Yine Suriye önemli bir örnek çok kırılgan bir durum sonrasında gelişmeler söz konusu. Bu şekilde bir çerçeve içerisinde ekonomiyle ilgili olarak olan sorunlar da çok ciddi bir şekilde siyasi sorunlardan etkilenmekte. Burada G-20 üyeleri ekonomik sorunlarla ilgili analistler gerçekleştirilirken başka ülkelerle çok farklılıklar söz konusu olabilmekte. Psikolojik atmosfer çok önemli ifade etmek istediğim, bazı konularda farklı görüşler söz konusu olabilmekte. Türkiye’de de Suriye krizini yakından hissetmekteyiz. 2 milyon mülteci söz konusu ve mültecilerle ilgili olarak gerçek bir birlikte tutum söz konusu değil, gerçek bir ortak destek söz konusu değil. Farklı görüşler söz konusu olabilir, farklı psikolojiler de söz konusu. Bu da ciddi bir şekilde etkilemekte. Burada rasyonel bir yaklaşımla hareket etmemiz gerekmekte. Farklılıklara odaklanma zamanı değil bir araya gelme zamanı. Anlaşmalar çerçevesinde özellikle ekonomi konusunda neler üzerinde odaklandık. Ekonomi rasyonel davranma unsurudur, bilimidir, yaklaşımıdır. Rasyonel yaklaşılırsa siyasi sonuçları da söz konucu olmakta ve 2015 yılında bütün bu krizler gündemde olacak ve Türkiye bu siyasi konuların merkezinde olacak. Bu krizler çerçevesinde olumlu yaklaşımlar ortaya koymak istiyoruz. Siyasi sorunların G-20 gündemine bariyer olmasını engellemeye çalışacağız” yanıtını verdi.
“KOMŞU OLARAK SURİYE’DEKİ KRİZLERDEN ÇOK CİDDİ BİR ŞEKİLDE ETKİLENMEKTEYİZ”
Davutoğlu, bölgedeki değişiklikler konusunda birliktelik oluşturma açısından Türkiye’nin pozisyonu ile ilgili soruya ise, “Bizim pozisyonumuz 1990’lerden bu yana ancak son 10-12 yıl içerisinde Türkiye arabuluculuk unsurunu güçlendirmeye çalıştı, arabuluculuk rolünü güçlendirmeye çalıştı Türkiye Bosna-Sırbistan arasındaki ilişkiler çerçevesinde de burada Balkanlar çerçevesinde dışişleri bakanı olarak meslektaşlarımla bu süreç içerisinde bulunduk. Bölge içinde sınırımızdaki gelişmelerle ilgili olarak da arabuluculuk yönümüzü güçlendirmeye çalıştık, barış yapıcı rolümüzü ortaya koymaktı siyasi anlamda. Türkiye demokratik kurumlarının gücüyle, güçlü ekonomik gelişmesiyle bütün bu krizlere rağmen Avrupa’daki en hızlı büyüyen 2.ülke ve OECD içinde de kalkınma açısında üçüncü ülke. Son 10-12 yılda içerisinde kişi başına milli gelir dört kat arttı. Sistemimiz işler bir şekilde, demokratik bir sistem içinde kendi kendine aslında olumlu bir katkı bölge açısından. Ancak bir komşu olarak Suriye’deki krizlerden çok ciddi bir şekilde etkilenmekteyiz. Ekonomiden bahsediyoruz ancak bu ekonomik platformlarda bütün bu siyasi konuları da ele almaktayız. Türkiye mezhepsel ya da etnik bir şekilde hareket etmeyen bu bağlamlar ayrımı çerçevesinde değil demokratik unsurlar çerçevesinde hareket eden bir ülke olarak bu çabalarını devam ettirecek ancak bizler bir araya gelmek zorundayız. Uluslararası sistemini temel prensipleri çerçevesinde bir araya gelmeliyiz. Mülteciler gibi insani konularda ve bütün krizlerde ve işlenen suçlar karşısında bir araya gelmeliyiz. Terörizm olsun şiddet olsun birlikte hareket etmeliyiz” karşılığını verdi.